Basında Dünyanın Renkleri

2 bin yıllık ziyafet sofrası

Ahmet Örs ahmetors@sabah.com 30 Ağustos 2014 / Sabah / Cumartesi



Geçen hafta Burdur'un Ağlasun ilçesini 4.8 şiddetinde yoklayan deprem, bu güzel beldeyi bundan 13 yüzyıl önce çok daha acımasız bir güçle vurmuştu. O dönemde bu yerleşim merkezinin adı Sagalassos'tu ve şölenleri, ziyafetleri ve dinsel törenleri, gösterişli yapıları, verimli bostan ve tarlaları, etleri lezzetli evcil hayvanlarıyla ünlü bir Roma kentiydi. Büyük deprem kentin sonu oldu. Halkın büyük bölümü yıkıntılar altında can verirken, atik davranıp canlarını kurtaranlar kendileri gibi hayatta kalabilenlerle birlikte bir daha geri dönmemek üzere kenti terkettiler.

Sagalassos kenti, yıkıldığı 7. yüzyıldan bu yana, yıllar içinde rüzgarın üzerine örttüğü toprak tabakası altında uzun bir uyku dönemi geçirdi. Derken geçmişi 10 bin yıl öncesine dayanan bu antik kentte arkeolojik kazılar başladı. 1996'dan beri de kazıları Belçika'nın Leuven Üniversitesi arkeologları sürdürüyor. Sagalassos antik kentindeki çalışmaları uzun bir yolculuğu göze alıp buraya kadar ulaşabilen eski eser meraklıları gezebiliyordu.

Şimdi yemyeşil Ağlasun Ovası'na tepeden bakan sevimli bir butik otel, Sagalassos Lodge, buraya kadar zahmet edenleri adeta ödüllendiriyor.

Ben de bu otel sayesinde bir grup meslektaşımla birlikte Sagalassos'u gezmek ve yaşamak fırsatını buldum. "Yaşamak" diyorum, çünkü Leuven Üniversitesi kazı ekibindeki bilim insanları bu antik ören yerini anlatırken sanki kent canlanıyor, insana agora olarak adlandırılan meydanda birileri dolaşıyor, Macellum denen pazar yerinde o gün yiyecekleri ürünleri satın alıyor, yeni bulunmuş olan bir mutfakta mangal kömürleri tutuşmuş, biraz sonra pişecek körpe kuzu pirzolası için köz haline gelmeyi bekliyor gibi geliyor. Arkeo-zooloji uzmanı Dr. Beatrice De Cuepere eliyle alt tarafları işaret ediyor ve buralarda bir zamanlar oturanların kentin en zenginleri olduğunu söylüyor. "Burada bulduğumuz kemiklerden, burada oturanların körpe kuzu, dana ve domuz eti yediklerini biliyoruz" diyor. Buna karşılık kentin üst kesimlerinde sadece ihtiyar hayvanların kemikleri bulunmuş. Uzman, makbul olmayan bu ucuz etleri tüketmek zorunda olan yoksulların bunları kaynatarak nispeten yenilebilecek kıvama getirdiklerini anlatıyor. Yine bulunan kalıntılardan Sagalassosluların ziyafetlerde bugün bize yabancı olan kirpiden sincaba kadar çok çeşitli hayvanların etini yediklerini de öğreniyoruz.

2 BİN YIL ÖNCESİNE BİR YÜRÜYÜŞ

Antikçag insanları sofralarından balığı da eksik etmiyormuş. Ama yedikleri taze balık değilmiş; yakındaki Burdur Gölü, 100 kilometre güneydeki Akdeniz, hatta daha güneydeki Mısır kıyılarında tutulan balıklar tuzlanıp uzun bir yolculuktan sonra buraya dek ulaştırılıyormuş.

Arkeo-botanik uzmanı Dr Elena Barinova ise bundan 1500 yıl önce Sagalassos'ta yenen sebze ve meyveleri anlatıyor. Kuşkusuz domates, mısır, fasulye gibi ürünlerin Amerika'nın keşfedilmesinden sonra Eski Dünya'ya getirilmesine daha yüzyıllar var. Ama başta incir ve üzüm olmak üzere nar, alıç, dut, kiraz, mürver bu bölgede M.S. 3 ve 4. yüzyıllarda da afiyetle tüketilen meyveler. Çeviz, fındık, badem ve çitlenbik de kazılarda rastlanan ürünler. M.S. 4. yüzyıla dek buralarda zeytin de üretiliyormuş. Ama Dr. Marinova, bu dönemden sonra iklimin değiştiğini, artık bu enlemde zeytin yetişmediğini söylüyor.

Kazı başkanı Prof. Dr. Jereon Poblome de kazılar sırasında öğrendiği Türkçesiyle, yüzyıllar boyu kentin ana gıda ürünleri pazarı olarak kullanılan meydanda yaptıkları incelemelerde nohut, mercimek gibi kuru gıda ürünleri ile çeşit çeşit ekmekler yapmakta kullanılan dönemin en kaliteli buğday türü olan kızıl buğday örneklerine rastladıklarını anlatıyor.

Aylin Tan ve Nilhan Aras bizlere kazı alanında Sagalassos ve Ağlasun'un ortak ürünlerinden oluşan bir ziyafet hazırladı, biz de buranın yaklaşık 2 bin yıl önceki sakinleri gibi, aynı ürünlerle karnımızı doyurduk, o dönemin ziyafetlerini hayal ettik, Meğer Sagalassos hamam ziyafetleriyle de ünlüymüş. Kent girişinde 5 bin metrekarelik alana yayılan Roma hamamının soğukluk bölümünde yüzlerce kişinin ağırlandığı, mozaik zeminli bir de büyük ziyafet salonu bulunmuş. Özetle zarif yapıları Efes antik kenti ile rahatça yarışabilen Sagalassos her geçen gün biraz daha gün ışığına kavuşuyor. Buraya İstanbul'dan 45 dakikalık uçak yolculuğu ile ulaşmak, nefis manzaralı ve her türlü konfora sahip otelinde kalarak 2 bin yıl öncesine kısa yürüyüşler yapmak mümkün. Kendi adıma ben, gönül verdiğim bu ilginç Roma kentinde ortaya çıkacak yeni buluntuları görmek için seneye de burayı ziyaret etmeye niyetliyim.