Baştan Başa Cezayir

YURT DIŞI TURLAR  12 GECE
28 Eylül 2024 - 10 Ekim 2024
12 Gece / 13 Gün - 24 Yemek ve Tüm Turlar dahil
THY ile
Katılımcı Sayısı 24 Kişi ile sınırlıdır.
Uçak biletleriniz için acele ediniz...
Tura Katılabileceğiniz Şehirler:İstanbul (Diğer şehirlerden hareket için bize danışınız)
Gezilecek Yerler : Cezayir - Tipaza - Setif - Djemila - Tiddis - Konstantin - Timgad - Biskra - Chott el Melrhir - El Oued - Ouargla - Ghardaia - M'zab Vadisi - Béni-Izguen - Tilimsan - Beni Add Mağaraları - Oran…
Tur Tarihi :28 Eylül 2024
KALAN YER : 9+ Kişi
Tur Kategorisi : Standart
Kişi Başı :
3.565 $ (115.386TL)
Tek Kişi Farkı :
495 $ (16.021TL)

Mağrip'in kalbinde yer alan, hem başkentin hem de ülkenin adı olan Cezayir Afrika'nın en büyük ülkesidir. Kuzeyde dağlara yakın kıyıları ile Akdeniz bölgesi, güneyde ise Büyük Sahra olan iki ana coğrafi alanın ortasındadır. Kıyının hemen gerisindeki Atlas Dağları, kuzeyde Tell Atlasları, güneyde ise Sahra Atlasları olarak adlandırılan iki şerit halinde paralel olarak 2400 kilometre boyunca uzanır. İki dağ silsilesi arasında, yalnız "djebel" lerin geniş havzalara hakim olduğu, yer yer tuz gölü olan "chott"ların yayıldığı büyük ovalar ve yaylalar yer alır. Kuzeyden güneye birbirini takip eden bu doğal rölyeflerin ortaya çıkardığı farklı manzaralar ülkenin genel karakterini oluşturur. Akdeniz'in masmavi suları ve Sahra'nın kum okyanusuyla sınırlandırılmış bir mübadele diyarı olan Cezayir, birbirini izleyen pek çok medeniyetle zenginleşmiştir. Berberiler, Fenikeliler, Romalılar, Araplar, İspanyollar, Osmanlılar ve Fransızlar bu bölgeyi geliştirmeye katkıda bulundular. Cezayir, büyüleyici manzaraları, kültürel çeşitliliği ve tarihi yapılarıyla dikkatleri çeken bir ülkedir. 1990'lardaki zor zamanların ardından huzur bulan Cezayir kapılarını seyyahlara açmaktan mutluluk duyuyor. Sizleri, hala gizemli olan bu ülkeyi keşfetmeye davet ediyoruz…

TURUN ÖZELLİKLERİ

  • Cezayir, Kabylie, Konstantin, antik kentler, El Oued, Ghardaïa, Tilimsan, Oran… Hem Afrikalı hem Akdenizli bir ülke olan Cezayir'in en güzel yerlerini keşfetmek için son derece kapsamlı bir program;
  • Başkent Cezayir'de, Konstantin'de, Tilimsan'da ve Vahran'da Osmanlı/Türk izleri;
  • Mağrip'teki Roma Dönemi'ne ait en olağanüstü arkeolojik komplekslerden biri olan Djemila'nın yanı sıra, Timgad, Tipasa ve Tiddis gezileri.
  • Seyahat programında, Dünya Mirası Listesi'ndeki Cezayir Kasbahı, Tipasa, Djemila, Timgad ve M'Zab Vadisi yer almakta;
  • M'zab Vadisi'ndeki Sahra'nın saklı mücevheri Ghardaïa'da iki gece;
  • Yerel standartlara göre iyi konumlu 4* ve 5* otellerde konaklama;
  • ?lkenin genelinde yollar asfaltlanmış olduğu için seyahati konforlu bir otobüs ile yapmayı öngördük;
  • Ghardaïa-Vahran arası uçak yolculuğu;
  • Bir dizi halk ve kültürden gelen zengin Cezayir mutfağının farklı lezzetlerinin tadımı ve her zamanki gibi, tüm yemeklerin dahil olduğu bir program.

28 Eylül 2024 Cumartesi İstanbul - Cezayir - Tipasa - Cezayir

İstanbul Havalimanı'ndan, Türk Hava Yolları'nın Tk651 no.lu uçuşu ile saat 08:15'te hareketle saat 09:50'de Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti'nin başkenti Cezayir'e varış. Karşılamanın ardından, başkentin batısındaki uzun ve dar kıyı şeridi oluşturan Mitidja ovasına doğru hareket. Burada yetişen meyve ağaçları, bu bölgenin eskilere dayanan cazibesini açıklayan bereketliğine hala tanıklık ediyor. Bugünkü sayfiye yeri Tipasa'da deniz kenarında bir balık lokantasında öğle yemeğinin ardından, tarafından Dünya Mirası Listesi'ne alınan Roma antik kenti Tipasa'nın keşfi. M.Ö. V. yüzyıl civarında Fenikeliler tarafından kurulan Tipasa, M.S. II. yüzyılda Romalıların eline geçmiş ve buradaki eski bir Pön nekropolü üstünde batıya doğru yayılmış. Kent, Hıristiyanlığı erken dönemde kabul etmiş ancak sonraları Vandallar tarafından kısmen işgal edilerek tahrip edilmiş. İki kilometreden uzun bir savunma duvarıyla çevrili, yeşillikler içindeki antik kent, berrak bir denize açılan harabelerin ve doğanın arasındaki harika uyum sayesinde büyülü bir yere dönüşüyor. Cezayir'de dünyaya gelen Nobel Edebiyat Ödüllü Fransız yazar ve düşünür Albert Camus bu yerin çekiciliğine kendisini kaptırıp deneme kitabını "Düğün" ü (Les Noces) burada yazdı. Amfitiyatro, tiyatro, villalar, forum, büyük bazilika gibi en önemli kalıntıların bulunduğu arkeolojik parkı gezisinden sonra, Tipasa yakınlarında, "Bir Hristiyan Kadın Mezarı" da diye anılan ve Berberi Kralı II. Juba ile evlenen, Kleopatra ile Marcus Antonius'un kızı, II. Kleopatra Selene'nin gömüldüğü Kraliyet Mozolesi'ni ziyaret. Gezinin ardından Cezayir'e hareket. Varışı takiben otele yerleşme. Akşam yemeği ve geceleme otelde.

29 Eylül 2024 Pazar Cezayir

"Beyaz kent" olarak nitelendirilen Cezayir bir efsanedir, tabii güzelliğiyle Akdeniz'in bir rüya şehridir. Bazen narin, bazen parlak, beyazla mavi arasında gidip gelen renkleri, kışlarının yumuşaklığını, yazlarının yakıcı sıcağını taşır. Cezayir, tarih öncesinden başlayarak ona sahip olmaya çalışmış pek çok kavimden izler taşıyor. Uzun zaman sadece tekneyle ulaşılabilen şehir, Antik Çağ'da yüzyıllar boyunca Berberi topraklarında İkosim adındaki bir Fenike ticaret kolonisiydi. Art arda Romalılar (yerin adı Latince Icosium oldu), Vandallar, Bizanslılar ve Müslüman kavimler tarafından işgal edildi. Vandallar'dan sonra bölgeye yönelen İslam fütuhatında önemli bir rol oynamayan şehir, ahalisi tarafından terkedilmiş. Şehir Kuzey Afrika'da kurulan ilk büyük Berberi hanedanı Zîrîler dönemine rastlayan X. yüzyılın ortalarında El-Djazaïr adıyla yeniden kurulmuş. O sırada bölgede yaşayan Benî Mezgennâ kabilesinden dolayı yeni şehre Cezâirü Benî Mezgennâ adı verilmiş. XI-XVI. yüzyıllar arasında Orta Mağrib'de hakimiyet kuran bütün hanedanların kısa sürelerle eline geçmiş olan Cezayir'de Hammâdîler, Murâbıtlar, Muvahhidler, Abdülvâdîler, Benî G?niyeler, Hafsîler ve Merînîler çeşitli tarihlerde hüküm sürdüler. XV. yüzyılın sonlarına doğru Endülüs'ten çıkarılan müslümanların bir kısmının Cezayir'e gelip yerleşmesiyle şehrin nüfusu birden arttı. Kuzey Afrika'ya hakim olmak isteyen Katolik krallar, XVI. yüzyılın başlarında sahil boyundaki kalelere saldırılarını yoğunlaştırdılar. Don Pedro Navarro, Cezayir açıklarındaki Penon adasına yerleşerek burada bir kale inşa etti ve deniz trafiğini kontrol altına aldı. Korsanlıkla geçinen Cezayir halkı için bu durum son derece olumsuz bir gelişme olmakla beraber İspanyollar'a karşı direnemeyeceklerini anladıklarından boyun eğdiler. 1516'da Cezayir halkı, İspanyolların saldırılarına karşı kendilerine yardım etmeleri için 1513'ten beri Cicelli'nin hakimi olan Türk korsan Barbaros Kardeşler Oruç Reis ve sonra Hızır Reis'e başvurdu ve böylece Osmanlılar üç yüzyıl boyunca Orta Mağrip yani Cezayir'e yerleştiler. 1533'te Yavuz Sultan Selim'in "Hayreddin" adını verdiği Hızır Reis'i yaptığı hizmetinden dolayı kaptan-ı derya olarak Osmanlı donanmasının başına atadı. Barbaros Hayreddin Paşa gerçekleştirdiği seferlerle Akdeniz'de Osmanlı egemenliğini pekiştirdi. Kardeşleri Oruç Reis ve İshak Reis ile Cezayir'i ele geçirdi. Oruç Reis Cezayir hükümdarı ilan edildi. İspanyollar Cezayir'i geri almak için Abdülvâdîlerle birleşerek saldırıya geçtiler. Bu savaşta kardeşleri İshak Reis ve Oruç Reis öldüler. Hızır Reis Cezayir Beylerbeyliği'ne atanarak Osmanlı İmparatorluğu'na bağlanan Cezayir şehrini koruma altına aldı. Kentin gelişmesi ve limanın oluşturulması Osmanlılar sayesinde olmuş. Cezayir beyliğiyle Fransa arasında XVIII. yüzyılın sonundan beri süren bir alacak davasından dolayı Fransa'nın Cezayir konsolosu Deval ile Cezayir dayısı Hüseyin Paşa arasında ihtilafa sebep oldu. 29 Nisan 1827'de yaptıkları görüşme sırasında Deval'in verdiği cevaba çok hiddetlenen Hüseyin Paşa'nın elindeki yelpaze ile Deval'e vurması hadisesi Fransa'ya hakaret sayıldı. Son Cezayir dayısı ile diplomatik çatışmanın ardından Fransa, Cezayir'e karşı bir deniz ablukası ve ardından bir askeri sefer başlattı. 1830 yılında Osmanlı İmparatorluğu şehirden çekilirken Fransızlar burayı devraldılar. Cezayir, "Alger" adı altında Fransız sömürge şehirlerinin en ışıltılı incisi olmuş. Ancak başkent olarak rolü, ülkenin bağımsızlığını kazandığı 1962'de teyit edilmiş. Bağımsızlığı takip eden yıllarda yabancılara ait bütün şirketler, işletmeler ve tarım alanları millîleştirilmiş. Ülkede konuşulan diller Arapça, Berberice (Tamazight) ve Fransızcadır. Dergi ve gazeteler Fransızca olarak basılır. Sahilden bakıldığında Şehitler Meydanı, geniş caddeler ve Haussmann tarzındaki binalarla çevrilidir. Dolambaçlı sokakların labirentiyle eski şehirdeki kasbah ise denize bakan bir tepe boyunca uzanır. Osmanlı sarayları, eski camileri ve çok yoğun kentsel yapısı ile benzersiz bir "medina" dır.

Gün boyunca, her köşesi tarih kokan başkent Cezayir'in keşfi. İlk olarak, yüksek bir noktaya kurulmuş olan, tarafından Dünya Mirası Listesi'ne alınan ve Cezayir'deki en esrarengiz yerlerden biri olan, şehrin ruhu Kasbah'ın dar sokaklarından deniz kıyısında bulunan Reisler Sarayı'na kadar inerek keşfi. Gezi sırasında Dey Sarayı; prestijli, efsane dolu Prenses Khedaoudj el Amya Sarayı; Şehitler Meydanı'ndaki beyaz badanalı Djamaa El Djedid ve Osmanlı mirası olan iki minareli Keçiova Camileri ziyaretleri. Son olarak, Cezayir'in sömürge döneminin en güzel örneklerinin görülmesi: eski Michelet sokağı olan Didouche Mourad sokağı, ulusal tiyatro, Cezayir valiliği olan wilaya, yeni mağrip tarzındaki büyük postane… Öğle yemeği ve akşam yemeği yerel bir restoranda. Geceleme otelde.

30 Eylül 2024 Pazartesi Cezayir - Setif

Kahvaltının ardından, XVIII. yüzyılda Cezayir'de sürgün edilmiş bir Tunus Prensi'nin yazlık sarayında yer alan Arkeoloji ve Etnografya Ulusal Müzesi Bardo'yu ziyaret. Daha sonra Cezayir'den ayrılarak, ülkenin kuzeydoğusundaki Kabîliye bölgesinde, Setif'e doğru yolculuk. Berberi halkın yaşadığı Kabîliye, dağlarla çevrili ama aynı zamanda denize ve yüksek yaylalara da açık bir bölge olup, Tunus sınırı yakınlarındaki Annaba'ya kadar uzanır. Batı kesimine Büyük Kabîliye, Doğu kesimine ise Küçük Kabîliye denir. Başkentin 270 kilometre doğusunda, Konstantin'in ise 130 kilometre batısında, deniz seviyesinden 1100 metre yükseklikte bulunan, kendisi ile aynı ismi taşıyan eyaletin başkenti Setif'e doğru yola çıkış. Yol üzerinde, yerel bir restoranda öğle yemeği. Cezayir'in doğu kısmı ile batı kısmı arasında stratejik bir geçiş noktasında bulunan Setif, aynı zamanda güneyden Bejaia ve Jijel limanlarına giden mal konvoyları için bir geçiş noktası olarak hizmet vermektedir. Setif, günümüz tunus ve cezayir'inin bir kısmını kapsayan topraklarda hüküm sürmüş berberi krallık Numidya'nın bir parçası idi. Sitifis adı altında Roma İmparatoru Nerva tarafından M.S. 96 yılında kurulan Setif, M.S. 297 yılında Mauretania Sitifensis eyaletinin baş şehri olmuş. Setif bölgesi antik Roma'nın "tahıl ambarları"ndan biriydi. Yüzyıllar boyunca Bizans ve Osmanlı egemenliğinde kalan Setif, 1848 yılında Fransızların himayesine girmiştir. 1945 yılında Fransız sömürgesine karşı ayaklanma başlatan şehir halkı, en derin yaralarını bu olay sonucunda almıştır. "Setif Katliamı'' olarak geçen bu olay Cezayir Bağımsızlık Savaşı'nı körüklemiş. Setif, 2010 yılında Fransız-Cezayirli yönetmen Rachid Bouchareb tarafından çekilen ve Cezayir'in bağımsızlık mücadelesini anlatan "Hors la loi" (Kanunsuzlar) adlı film ile adını tüm dünyaya duyurmuştu. Setif, zengin arkeolojik mirasıyla bilinir. Fransızlar tarafından yapılan mimari yapıları, geniş caddeleri ve parkları ile 1898 yılında Fransız heykeltıraş Francis de Saint-Vidal tarafından yapılan ve şehrin simgesi haline gelen "Ain El Fouara" Çeşmesi'ni gördükten sonra, tarih öncesinden Numidya, Roma, İslam, Osmanlı ve sömürge dönemlerine kadar şehrin ve bölgenin arkeolojik alanlarının geçmişinin sergilendiği Ulusal Arkeoloji Müzesi'ni ziyaret. Burada sergilenen "Dionysos un Zaferi" mozaiği bir şaheser niteliğindedir. Gezinin ardından otele yerleşme. Akşam yemeği ve geceleme otelde.

01 Ekim 2024 Salı Setif - Djemila - Konstantin

Kahvaltının ardından, Setif'in 50 kilometre kuzeydoğusunda yer alan tarafından Dünya Mirası Listesi'ne alınan muhteşem Djemila antik kenti gezmek üzere yola çıkış. Yaklaşık M.S. 96 yılında İmparator Nerva, iki dağın arasında bir vadide bulunan ve Antik Çağ'da halihazırda "Cuicul" olarak bilinen bir köyün yerinde bir Roma kolonisi kurdu. Zengin Kent, III. yüzyılın başlarında, Septimius Severus Tapınağı, Caracalla Kemeri, çarşı ve sivil bazilikanın oluşturulmasıyla surlarının ötesinde genişlemiş. Cuicul ayrıca, Bizans döneminde de kullanılmış olup Hıristiyanlığın izlerini taşıyor. Cuicul, Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra yavaş yavaş terk edildi. Bölge daha sonra Müslümanların hakimiyetine girdi. Araplar kente yerleşmemişler fakat burayı çok beğendikleri için, Arapça "güzel olan" anlamına gelen "Djemila" olarak adını değiştirdiler. Djemila antik kenti dağlık bir alana kurulmuş Roma şehir planlamasının dikkate değer bir örneğidir. Koruma amacıyla alandan alınmış olağanüstü bir mozaik koleksiyonuna ve heykellere ev sahipliği yapan müzenin ziyaretinden sonra, antik kentin keşfi: Hristiyan evleri, bazilika, büyük Roma hamamı, Bacchus evi, çeşme, forum, olağanüstü bir yapı olan Septimius Severus tapınağı, ihtişamlı Caracalla kemeri, İmparator Antoninus Pius tarafından yaptırılan tiyatro, kuzey-güney doğrultusunda uzanan Cardo Maximus… Öğle yemeğinin ardından, Djemila'nın 120 kilometre doğusunda ülkenin üçüncü büyük şehri Konstantin'e doğru yola devam. Antik Çağ'da "Cirta" olarak adlandırılan Konstantin, "köprüler şehri" veya "kartallar şehri" olarak anılır. Konstantin, deniz seviyesinden 640 metre yükseklikte kayalık bir plato üzerinde yer almakta. Rhumel Nehri'nin aktığı derin bir vadinin iki tarafında inşa edilmiş. Kanyon 1800 metre uzunluğunda olup, başlangıcında 135 metre derinliğe, Sidi M'cid köprüsü seviyesinde ise yaklaşık 200 metre derinliğe ulaşmaktadır. Şehrin farklı bölgelerini birbirine bağlayan sekiz heybetli köprüsü bulunmaktadır: Sidi Rachid köprüsü, Mellah Slimane yaya köprüsü, Sidi M'cid asma köprüsü, eski şehir köprüsü, Bab El Kantra köprüsü, Şeytan köprüsü, Şelaleler ve en son yapılan Trans-Rhumel viyadüğü. Bilinen ilk köprü Romalılar tarafından inşa edilmiş. Osmanlılar ise kendi mimarileriyle yeni köprü yaptılar. Aynı şekilde sömürge yıllarında Fransızlar kendi mimari anlayışlarını şehre taşıdılar. Her köprünün kendine özel bir hikayesi olduğunu söylenir. Konstantin'e varışı takiben, harika manzarasıyla 1912 yılında hizmete giren Sidi M'Cid Köprüsü ve diğer köprülerin keşfi. Akşamüstü, iki gece geçirmek üzere otele yerleşme. Akşam yemeği ve geceleme otelde.

02 Ekim 2024 Çarşamba Konstantin - Tiddis - Konstantin

Kahvaltının ardından, bir mimari ve mühendislik harikası olan Tiddis antik kenti gezisi için hareket. Bir tepenin üzerinde teraslar halinde düzenlenmiş antik kent, Konstantin'in 30 kilometre kuzeybatısında yer almakta. "Cirta" bölgesini dış saldırılardan korumak için kurulan savunma karakolu-kale Tiddis veya ''Castellum Tidditanorum'', Berberi döneminden Pön, Roma ve Bizans dönemlerine kadar uzanan bir geçmişe sahip. Kentin askeri işlevine rağmen ticari, tarımsal ve zanaat faaliyetleri de ihmal edilmemiştir. Bir kayaya oyulmuş olan şehir yönetmeliklerinde belirtildiği gibi, ticari faaliyetler surların dışında gerçekleşiyordu. Dericilik ile geçimini sağlayan kent Roma döneminde oldukça zenginleşti. Numidia dönemine özgü dairesel bir mezar olan "bazina", kale-kentinin girişini belirleyen kemer, hamam, yağ değirmeni ve bir Mithras tapınağı dahil olmak üzere birkaç tapınağın kalıntıları görülecek yerler arasında. Geziden sonra, Konstantin'e dönüş. Yerel bir restoranda geleneksel öğle yemeğinden sonra, Konstantin'in keşfine devam. Eski müstahkem imparatorluk kenti, kayaları, surları ve dünyadaki hiçbir kalenin onunla karşılaştırılamayacağı kadar zor erişimi ile stratejik bir konuma sahip. Fenikeliler tarafından kurulan şehir, Cirta adı altında Numidya krallığının başkenti olur. M.S. 311 yılında, Roma imparatoru Maxentius ile Roma valisi Domitius Alexander arasındaki savaş sırasında tamamen yıkılır. İki yıl sonra, ona "Constantina" adını veren İmparator I. Konstantin tarafından yeniden inşa edilip güzelleştirilir. Kent, "Numidya Constantina" adı altında yeni emperyal Numidya'nın tek sivil başkenti olur. Konstantin, VII. yüzyılda, ona "Qusantina" adını veren Araplar tarafından fethedilir. Müslüman medeniyetinin gelişi şehre kültürel, bilimsel ve dini bir boyut kazandırır. 1529 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılan Konstantin, Cezayir dayısına bağlı doğu beyi tarafından idare edilir. Bu beylerden şehri 1770-1792 yıllarında idare eden Salah Bey, önemli imar hareketlerine girişip bugün de şehri süsleyen önemli mimari eserleri yaptırır. 1836 yılında şehrin son beyi Ahmet Bey ibni Muhammed Şerif, Fransız işgal güçlerine karşı şiddetli bir direniş hareketi yürütür. Konstantin, Cezayir'de Fransızlara en uzun süre direnen şehir oldu. Şehir, iki kuşatmadan sonra 1837 yılında Fransızlar tarafından fethedilip Fransız Cezayir'in bir parçası olur. İkinci Dünya Savaşı sırasında Konstantin, müttefik kuvvetler tarafından operasyonel bir üs olarak kullanılır. Şehir, üç bin yıllık Numidya, Roma, Müslüman, Osmanlı ve sömürge dönemlerinin varlığının tarihsel kanıtlarını korumuştur. Konstantin, Osmanlı döneminde Cezayir'e yerleşen Sefarad Musevilerden bir ailenin oğlu, "Adieu Mon Pays" yani "Elveda Ülkem" şarkısıyla bilinen Fransız şarkıcı Enrico Macias'ın doğduğu yerdir.

Şehir turu sırasında, geleneksel Kasbah mahallesi ve çarşısı olan "souk"; Numidya, Roma ve Osmanlı dönemlerinden kalma eserleri barındıran Cirta Ulusal Müzesi; 1826-1835 yılları arasında inşa edilen Ahmed Bey Sarayı; 1994'te açılan Cezayir'in en güzel camilerinden biri Emir Abdelkader Camii gezilecek yerler arasında. Akşam yemeği ve geceleme otelde.

03 Ekim 2024 Perşembe Konstantin - Medracen - Timgad

Kahvaltının ardından, Aures Dağları'na doğru yola çıkış. İlk olarak, Aurès bolgesinin başşehri Batna'nın yakınında bulunan M.Ö. III. yüzyıldan kalma bir Numidya mozolesi olan ve Madghacen olarak ta adlandırılan Medracen'de fotoğraf molası. 59 metre çapında ve 18.5 metre yüksekliğindeki tümülüs, Kuzey Afrika'daki en eski kraliyet mozolesidir. Anıt mezar, dairesel bir tabana sahip kesik bir koni şeklindedir. Masif taş bloklardan inşa edilmiş heybetli yapının tabanı Dorik başlıklı 60 sütun ile süslenmiştir. Etrafı birkaç küçük mezarla çevrilidir. Cezayirli arkeologlar tarafından 2015 yılında gerçekleştirilen kazılarda, Geçici Listesi'ndeki mozolenin altında 7 metre uzunluğunda bir galerinin ucunda önemli mezar mobilyaları keşfedildi. Gezinin ardından, Aures Dağları'nın kuzeyinde bulunan Timgad'a doğru yola devam. Öğle yemeğinin ardından, tarafından Dünya Mirası Listesi'ne alınan Timgad antik kentinin keşfi. Bir şehircilik harikası olan Timgad, Roma imparatorluğun güney sınırında Roma gücünün bir tezahürüydü. Roma mühendisleri tarafından kurulan bu kent, tipik bir Roma askeri kampının (castrum) düzenini takip ediyor. Kare şeklinde bir şehir planı kullanılarak sokaklar ve binalar düzenli bir şekilde inşa edilmiştir. Kent, hem stratejik hem de ticaret açısından önemli bir konumda yer alıyordu. Yüzlerce yıl çöl altında gizli kalan Timgad, Etiyopya'daki Mavi Nil'in kaynağına dair yaptığı keşfiyle tanınan İskoç gezgin ve seyahat yazarı James Bruce tarafından, Cezayir kentinde İngiliz konsolosu olarak görev yaptığı dönemde, 1765 yılında keşfedildi. Bruce ortaya çıkardığı heykelleri yeniden kuma gömerek yolculuğuna devam etti. Timgad, bir diğer İngiltere konsolosu olan Robert Lambert Playfair tarafından ziyaret edildiği 1875 yılına kadar, çöl kumlarının altında büyük ölçüde unutulmuş olarak kaldı. 1881 yılında, Fransızlar bölgenin kontrolünü ele geçirdi ve 1960'a dek oradaki hakimiyetlerini devam ettirdiler. Playfair ve Fransız arkeologlar tarafından yürütülen araştırma, tarihçilerin şehrin tarihini bir araya getirmelerini sağladı. Başlangıçta imparator Trajan'ın kız kardeşinin onuruna "Colonia Marciana Traiana Thamurga" olarak adlandırılan Timgad, ızgara planı kullanılarak inşa edilmişti. M.S. III. yüzyılın ortalarında, şehrin nüfusu 15.000'e ulaşmıştı ve güzel kamu binalarının yanı sıra muhteşem bir kütüphane ve toplam 14 hamam bulunuyordu. Ziyaretçilerini adeta büyüleyen görkemli yapıların, tesislerin ve mozaiklerin varlığı, Timgad'ın Pompei ile karşılaştırılmasına yol açtı. Timgad'in kalıntılarının keşfinden sonra, otele yerleşme. Akşam yemeği ve geceleme otelde.

04 Ekim 2024 Cuma Timgad - Biskra - El Oued

Bu günün etabı sizleri, çölün kapısına kadar götürecek. Sabah, Cezayir isyanının ilk atışlarının yapıldığı yer olan Tighanimin vadisi üzerinden Biskra'ya hareket. Yol boyunca, Aurès sıradağlarının şaşırtıcı zıtlıklara sahip manzaralarını görebilirsiniz. Cezayir Bağımsızlık Savaşı 70 yıl önce burada başlamışdı. Tarih: 01 Kasım 1954. O gün, Biskra-Arris arasında sefer yapan otobüs, Tighanimin vadisine varır. Pazara giden köylüler ve aldığı FLN (Front de Libération National yani Ulusal Kurtuluş Cephesi) bildirisini göstermek için Fransız yöneticiyle buluşacak olan görevli memur Ben Hadj Sadok'da otobüstedir. Bir de Cezayir'e yeni gelmiş genç öğretmenler Guy ve Jacqueline Monnerot. Sabahın 7'sinde silahlı adamlar ortaya çıkar ve yolu kapatırlar... Fransız çifti ve Ben Hadj Sadok'u otobüsten indirirler ancak Sadok tabancasını çeker ve Ulusal Kurtuluş Ordusu grubunun lideri Bachir Chihani'nin korumasıda otomatik silahıyla ateş ederek üç yolcuyu da vurur. Sadece Jacqueline Monnerot aldığı yaralardan kurtulacaktır. Tarih kitaplarında "Toussaint rouge" yani "Kanlı Azizler Günü" olarak geçen ve bir öğretmenin ölümüyle sembolleşen bugün, sekiz yıllık sürecek olan Cezayir savaşının resmi başlangıcıdır. Ama aslında bir gün önce, yani 31 Ekim 1954'te silahlı ayaklanma başlatılmış ve ilk kurbanlarını vermişti. Tighanimin vadisinden sonra fotoğraf molaları verilerek "Ghoufi'nin Balkonları" olarak adlandırılan nefes kesen, upuzun Ghoufi kanyonuna varış. Avras Dağı eteklerindeki kanyonun yamaçlarında konumlanan terk edilmiş eski Berberi köy Şurfet Gumi, tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alındı. Sahra Çölü'nün sınırlarındaki ilk şehir olan ve büyük hurma vahasıyla bilinen Biskra'ya varış. Biskra'da bu şehre özgü geleneksel Doubara'dan oluşan öğle yemeğinden sonra güneye doğru yola devam. Biskra'ya yaklaşık altmış kilometre uzaklıkta bulunan Chott Melrhir'in görülmesi. Chott Melrhir, milyonlarca yıl önce Atlas Sıradağları'nın oluşumuyla meydana gelen bir dizi çöküntüdür. Chott Melrhir, yoğun buharlaşma nedeniyle yılın büyük bir kısmında çok az su içermesine veya hiç su içermemesine rağmen, Cezayir'in en büyük gölü olarak kabul edilir. Tuz gölü deniz seviyesinin altında olup ülkenin en alçak noktasıdır (-40 metre). Grand Erg Oriental yani Büyük Doğu Ergi'nin kumullarıyla çevrili vaha şehir El Oued'e varışı takiben, kum tepelerinin ortasında bulunan otelimize yerleşme. Kum tepelerinin üzerinden gün batımını seyri. Akşam yemeği ve geceleme otelde.

05 Ekim 2024 Cumartesi El Oued - Ouargla - Ghardaïa

El Oued, Souf veya Oued Souf, El Oued Eyaletinin başşehridir. Adı nehir anlamına gelen El Oued, Berberi dilinde (asif) Souf kelimesinin bir tamlamasıdır. Bir zamanlar doğuya doğru bir nehir olan "oued" sulaktı, ancak onu istila eden kumlar tarafından yutuldu. Vaha artık bir yeraltı nehri tarafından sulanmaktadır. Vahanın ortasında yer alan El Oued, dolambaçlı sokaklara sahiptir. 1900 yılında Fransız gazeteci ve yazar Isabelle Eberhardt, El Oued'i tonozlu çatılar ve kubbelerle kaplı kümelenmiş evleri nedeniyle "bin kubbeli şehir" olarak adlandırdı. Vahada asırladır Souf sakinleri, olağanüstü bir sabır ve özveriyle, hurma ağaçlarının yetiştiriciliğini geliştirdiler. Hurma ağaçları, kumdan dokuma palmiye duvarlarıyla korunan ve sulamayı ortadan kaldıracak kadar yeraltı suyuna yakın olan insan yapımı huni şeklindeki çukurlarda yetiştirilir. Şehrin keşfi ve baharat pazarını ziyaretinden sonra, Ouargla'ya hareket. Öğle yemeği için Vurkla vilayetinin merkezi olan en büyük Sahra şehirlerinden biri Ouargla (veya Vurkla) 'ya varış. Ouargla, neredeyse bin yıldır kumların altında gömülü olan antik Sedrata'nın (Isedraten) yerini bölgesel başkent olarak aldı. Böylece Trans-Sahra ticaretinin şekillendirdiği Ouargla bir metropol haline gelir ve bugün Cezayir'in en büyük üniversitelerinden birini bünyesinde barındırır. Kırmızı kumunun güzelliğiyle tanınan Ouargla, Cezayir'in en zengin şehirlerinden biridir ve Ouargla vilayeti, gaz ve petrol rezerviyle ekonomik merkezdir. Ouargla, Sahra Çölü'nde tramvay bulunan ilk şehirdir. Şehrin idari ve askeri merkezleri, özellikle petrolle bağlantılı sanayi ve hizmet alanları, sömürge mahalleleri, yeni toplu konutlar, şehrin tarihi kısmı olan ksar'ın bulunduğu geniş bir palmiyeliğin kenarında uzanmakta. Ouargla'nın eski dönemlerine tanıklık eden "ksar" gezisinden sonra, Mozabitlerin yaşadığı M'Zab vadisinin merkezi olan Ghardaïa'ya doğru yola devam. Akşamüstü, çölün ortasında bir vaha yatağı olan Ghardaia'ya varışı takiben, iki gece geçirmek üzere otele yerleşme. Akşam yemeği ve geceleme otelde.

06 Ekim 2024 Pazar Ghardaïa / M'Zab Vadisi

M'zab vadisi adını XI. yüzyıldan beri bu bölgede yaşayan Berberi kökenli Mozabitlerden alır. Abdurrahman bin Rüstem'in soyundan gelen ve bir buçuk asır boyunca Orta Mağrip yani Kuzey Cezayir'e hakim olan, ancak Fatımîlerin darbeleriyle, önce Ouargla'nın yakınında Sedrata'ya ve sonra M'zab bölgesine sığınmak zorunda kalan Mozabitler, burada art arda beş "ksour" (müstahkem yerleşim) kurarak "Pentapolis"i oluşturdular. Mozabitler, Hâricîliğin en ılımlı ve günümüze kadar ulaşan tek kolu olan İbadilik mezhebine mensupturlar. 1012-1350 yılları arasında kurulmuş olan El Atteuf (1012), Bounoura (1045), Ghardaïa (1053), Mélika (1124) ve Béni Izguen (1347) "ksour"ları, XI. yüzyıldan beri, düşmana karşı korunma ihtiyacına ve savunma zorunluluğuna cevap veren neredeyse aynı yaşam tarzını ve aynı inşaat tekniklerini korumuştur. Yerleşimler "ksar", mezarlık ve palmiyelik olan üç unsurdan oluşmakta. Bir kuşatma durumunda direnişin son kalesi olarak tasarlanan cami, bir cephanelik ve bir tahıl ambarından oluşuyor. Toplu yaşamın olmazsa olmazı olan bu yapının çevresinde surlara kadar eşmerkezli daireler halinde inşa edilmiş evler bulunmakta. Her ev, aile yapısına saygı üzerine kurulu, samimiyetini ve özerkliğini korumayı amaçlayan eşitlikçi bir toplumu gösteren standart tipte bir kübik hücre oluşturur. Evlerin toprak renkli cepheleri etraftaki çölün rengine uyum sağlamış. M'Zab vadisindeki geleneksel yaşam alanı bozulmadan korunmuştur. tarafından Dünya Mirası Listesi'ne alınan M'Zab vadisinin sade, işlevsel ve çevreye mükemmel şekilde uyarlanmış mimarisi, aile yapısına saygı duyulurken topluluk yaşamı için tasarlanmış. Çağdaş mimari ve şehir planlaması için bir ilham kaynağı olmuştur. Le Corbusier, Ricardo Bofill, Frank Lloyd Wright, Hassan Fathy gibi ünlü mimarlar Pentapolis'ten ilham almaktan çekinmediler.

Sabah, M'Zab Vadisi'nin en güzel örneği Ghardaia'nın keşfi: darıcık ve dolambaçlı sokaklar, geleneksel Mozabit evleri, Şeyh Ammi Said camii, pazar meydanı ve yerel el sanatları… Öğle yemeğinin ardından, palmiyelikler ve geleneksel yeraltı sulama sistemini ziyaret. Geçmişte, bu sistem suları depoluyor ve aile bahçelerini sulamak için suyu yeniden dağıtılmasını sağlıyordu. Daha sonra, 1525 metre uzunluğunda ve 3 metre yüksekliğinde surlarla çevrili, M'Zab vadisinin en gizemli ve muhafazakar yeri olan, saflığa adanmış ve kutsal kabul edilen Béni-Izguen gezisi. XIV. yüzyılda inşa edilen Béni-Izguen surları, ancak 1880'deki son genişletmeden sonra bugünkü halini aldı. M'Zab vadisi üzerinden gün batımını seyredikten sonra, otele dönüş. Akşam yemeği ve geceleme otelde.

NOT: Mozabit kadılarının fotoğraflarını çekmek kesinlikle yasaktır.

07 Ekim 2024 Pazartesi Ghardaïa - Oran - Tilimsan

Kahvaltının ardından, Ghardaia havalimanına transfer ve Cezayir'in kuzeybatısında, Akdeniz kıyısında bulunan ülkenin ikinci büyük şehri ve Vahran Vilayeti'nin merkezi olan Oran'a uçuş. Havaalanın yakınlarındaki yerel bir restoranda öğle yemeğinin ardından. Oran veya Vahran'ın 140 kilometre güneybatısında ve Fas sınırına oldukça yakın bir yerde bulunan Tilimsan'a otobüsle hareket. Tilimsan veya Tlemcen, Atlas dağlarının bir kısmını oluşturan ve şehirle aynı adı taşıyan, 1842 metre rakıma sahip Tilimsan dağının kuzey eteğinde, 806 metre yükseklikteki noktada, meyve bahçeleri arasında kurulmuş olup etrafı ormanlarla çevrili Cezayir'in en önemli tarihi şehirlerinden biridir. Tilimsan geçmişinde Berberi kavimlere, Roma İmparatorluğuna, Araplara ve Osmanlılara ev sahipliği yapan ve her birinden farklı izler taşıyan bir şehir. Tilimsan, bugün Orta Mağrib denilen tarihi Mağrib-i Evsat'ta Araplaşmış Berberi hanedanları Murâbıtlar'a ve Abdülvâdîler'e başşehirlik yaptı. Tilimsan'da, Batı Afrika'daki müslüman toplumlarla Akdeniz'in kuzeyinde başta Endülüs olmak üzere hıristiyan Katalan Krallığı, Cenova, Piza, Venedik, Napoli gibi çok sayıda krallık tüccarları ticari ilişki kurmuştur. Arap-Endülüs müziğinin en iyi icra edildiği Cezayir şehri Tilimsan, üflemeli bir çalgının kullanıldığı Gırnata müziğinin vârisidir. Tilimsan "Mağrib'in incisi" ve çok sayıda tarihi eserlerinden dolayı "müze şehir" olarak nitelendirilmektedir. Üzüm bağları ve zeytin ağaçları ile çevrili olan Tilimsan dericilik, halıcılık ve dokumacılık ürünleriyle meşhurdur. Tilimsan'a varışı takiben otele yerleşme. 1000 metre yükseklikteki Lalla Setti platosunda bulunan otel, Tlemcen şehrine hakim olup şehrin muhteşem manzarasına sahiptir. Akşam yemeği ve geceleme otelde.

08 Ekim 2024 Salı Tilimsan

Romalılar II. yüzyılda "meyve bahçeleri" anlamına gelen "Pomaria" adıyla bir şehir kurdular. 456'da Kuzey Afrika'daki Roma hakimiyeti sona erince Berberi kabilelerin idaresine geçip Agadir adıyla tanındı. Şehir, Emevîler devrinde (675-681), Hâricîler'in Sufriyye kolunun merkezi oldu. Abbâsîler döneminde ise Sufriyye koluna mensup Benî İfren kabilesi, bütün Mağrib Hâricîleri'ne 771 yılında büyük bir direniş başlattı. İdrîsîler'in kurucusu I. İdrîs, 790'da Zenate Berberileri'ni itaat altına almak için Tilimsan ve çevresini ele geçirdi. Fâtımîler, 931 yılında Tilimsan'a girerek şehri 955'te kadar ellerinde tuttular. Endülüs Emevî Halifesi III. Abdurrahman, Mağrib-i Evsat'ı ele geçirip Fâtımîler'in elinden çıkması ve ardından Benî Hilâl Arapları'nın bölgeye akın etmesiyle şehir hakimiyet mücadelelerine sahne oldu. 1080 yılında Murâbıt hükümdarı Yûsuf b. Tâşfîn, Zenate Berberileri'nin hakimiyetine son verip şehrin merkezini Agadir'den biraz daha batıda kurduğu Tagrart'a taşıdı. Agadir ile Tagrart birleşerek günümüzdeki ana şehrin teşekkülü tamamlandı ve Tilimsan ismi ilk defa bu dönemde kullanılmaya başlandı. Murabıtlar devleti'ni yıkarak 1145'te onun yerine geçen Berberi hanedanı ve devleti Muvahhidler, Tilimsan'da saraylar, kaleler, büyük evler, darphane ve sağlam surlar inşa edip, Mağrib-i Evsat'ın birinci derecede yönetim ve ticaret merkezi haline geldi. Muvahhidler'in zayıfladığı bir dönemde Tilimsan'da Benî Abdülvâd Berberileri'nin reisi Yağmurasan b. Zeyyân tarafından 1235'te Abdülvâdîler hânedanı kuruldu. Üç asırdan fazla hüküm süren bu hânedan döneminde Tilimsân kısa sürelerle Merînîler, Sa'dîler, Hafsîler ve İspanyollar'ın işgaline uğradı. Abdülvâdîler döneminde altın çağını yaşayan Tilimsan'ın askeriyesi, sanatı, ilmi bu dönemde oldukça gelişmiş. Tilimsan'ın İspanyollar tarafından 1511'deki işgali üzerine Abdülvâdîler Oruç Reis'ten yardım istediler fakat çok geçmeden Oruç Reis'e karşı tavır aldılar ve İspanyollar'la iş birliği içine girdiler. Oruç Reis ve adamları kalabalık bir orduya karşı Tilimsan'da şehit düştüler. Hızır Reis (Barbaros Hayreddin) 1529'da Tilimsan'ı zaptedip buranın idaresini II. Ebû Muhammed Abdullah'a bıraktı. Ancak ölümü üzerine İspanyol taraftarı Ebû Abdullah ile Osmanlı taraftarı Ebû Ahmed adlı iki oğlu arasında taht kavgası çıktı. Tilimsan'a göz diken Fas Sultanı Abdullah, oğullarını bir ordunun başında göndererek şehri kolayca aldı. 1553'te Tilimsan Cezayir'den Salih Reis tarafından kesin biçimde ele geçirildi. Böylece Osmanlılar'ın Tilimsan'daki idaresi zaman zaman kesintiye uğramakla birlikte 1833 yılına kadar devam etti. Tilimsan'da Cezayir beylerbeyi olan Yûsuf Paşa ve 1553 yılında Tilimsan beyi iken Cezayir dayısı olan Kılıç Ali Paşa gibi önemli şahsiyetler yetişti. Türkler, Araplar ve Endülüslüler karışımından oluşan ve yeni bir Osmanlı nesli olan Kuloğulları'nın giderek artan ayaklanmaları, 1805'te Vahran'daki Garp sancağı beyi Mehmed Bey tarafından ağır bir şekilde bastırıldı. 1830'da Fransızlar Cezayir'i işgal edince, Emîr Abdülk?dir el-Cezâirî, Fas Sultanı Abdurrahman'ın halifesi sıfatıyla Fransızlar'a ve onlarla iş birliğinde bulunanlara karşı mücadeleye başladı. 1833'te Tilimsan'ı alarak kendi topraklarına kattı. 1836'da Fransızlar her ne kadar şehri kısmen ele geçirdilerse de 1837'de yapılan Tâfnâ Antlaşması ile buraları tekrar Emîr Abdülk?dir'e bıraktılar. Ancak 1842'de antlaşmayı yok sayıp ikinci işgal dönemini başlattılar. Bu tarihten itibaren başta Osmanlılar Fransız işgalini kabul etmeyen çok sayıda insan şehri terkedip farklı yerlere gitti veya göçe zorlandı.

Tilimsan'da ve çevresinde Ulu Cami, Mechouar Sarayı, Sidi Boumediene Camii ve Türbesi, El Mansourah kalıntıları ve çarşı gezilecek yerler arasında. Ayrıca, Ain Fezza'daki dünyanın en büyük mağaralarından biri olan muazzam güzellikteki Beni Add mağarasını ziyaret. Öğle yemeği yerel bir restoranda. Akşam yemeği ve geceleme otelde.

09 Ekim 2024 Çarşamba Tilimsan - Oran

Kahvaltının ardından, Kuzey Afrika'nın Akdeniz sahilindeki en önemli liman şehirlerinden biri olan Oran'a doğru yola çıkış.

"Wahran" (Vahran) adı, çift aslan anlamına gelir. Batılılar şehri "Oran" olarak adlandırıyorlar. Vahran, ülkenin kuzeybatısında, Akdeniz'in daralarak Cebelitarık boğazına doğru uzandığı yerde ve Cezayir'in İspanya'ya en yakın olduğu noktada yer almakta. Kuzeye açılan Vahran körfezinin ucunda yer alan şehrin batı tarafındaki Djebel Murcâcû (Murdjajo) nun bir uzantısı olan 430 metre yüksekliğe sahip Eydur tepesi limanı batıdan esen rüzgarlardan korur. Eski şehir Ras el Ayn vadisinin iki yakasına kurulmuş. Coğrafi yapısı şehri dış hücumlara karşı korunaklı ve stratejik bir konuma sahip kılmış. Vahran, Endülüs Emevî Hükümdarı Abdullah b. Muhammed'in hizmetindeki Berberi Mağrâve kabilesi mensupları tarafından 903 yılında kuruldu. İlk dönemde şehre Berberi kabileleriyle Endülüs denizciler yerleşti. Hem Fas'a hem İspanya'ya çok yakın bir noktada yer alan, surla çevrili olan şehir kısa zamanda Batı Akdeniz'deki deniz yolunu kontrol eden bir konuma yükselerek gelişti. Oran, yerel Berberi kabileleriyle sürekli değişen karmaşık ittifaklarla, İspanya Emevîleri ile Kayrevan Fatımîleri arasında sürekli bir çatışma konusu haline geldi. Tahribata uğrayan şehir, her defasında yeniden dirilerek varlığını koruyabilmiş. 1145'te Muvahhidler'in egemenliği altına giren Vahran'da bir donanma kuruldu. Şehri üs edinerek bütün Mağrib'i ve Endülüs'ü ele geçirmek için deniz seferlere başlandı. Muvahhidler döneminde büyük gelişme gösteren Vahran'dan söz eden seyyahlar şehirdeki bolluktan, gelişmiş ticaretinden, çarşılarından ve korunaklı limanından övgüyle bahsederler. Muvahhidler'in halefleri Abdülvâdîler döneminde Vahran Limanı'nın Endülüs'le ticaretteki rolü daha da artı. Tilimsan'ın limanı oldu. Bu sebeple XIV. yüzyılda Abdülvâdîler'in başşehri Tilimsan'ı pek çok defa kuşatan Merînîler, Vahran sahillerine de asker çıkardı ve buraya hisar yaptırdı. Nasrîler'in merkezi Gırnata'nın 1492'de İspanyollar'ın eline geçmesiyle bazı Endülüslü müslümanlarla yahudiler Vahran'a sığındı. Ancak XVI. yüzyıl başlarında bölgedeki sahil şehirlerini zapteden Kastilya Krallığı 1509'da Vahran'ı işgal edip halkının büyük kısmını katletti, geri kalanları da esir aldı. İspanyollar şehrin surları ve kaleyi genişlettiler. Cezayir'e hakim olan Oruç Reis, Vahran ve çevresini 1516 yılında ablukaya aldı. Mahalli idarecilerin bölgede Osmanlı varlığından rahatsızlık duyması ve İspanyollar'la iş birliği yapması neticesinde 1518'de Oruç Reis, kardeşi İshak Reis ve adamları öldürüldü. Yeniden fethetme girişimlerine rağmen ne Hızır Reis ne de Cezayir Beylerbeyleri Vahran'ı İspanyollar'dan alamadılar. Bûşelagam Bey uzun bir kuşatmanın ardından 1708'de Vahran'ı Osmanlılar adına teslim aldı ve Cezayir Garp Beyliği'nin merkezi Muasker'den buraya taşıdı. 1732'de Vahran İspanyollar tarafından geri alındı. Halk 1790 yılındaki depremde zarar gören kasabayı terkedip vadinin doğu yakasında yeni bir yerleşim kurdu. 1792'de Muasker'deki Osmanlı idarecisi Kuloğlu Mehmed Bey, Vahran'ı İspanyollar'dan geri almayı başardı. Vahran'ı Garp Beyliği'nin merkezi yapan Mehmed Bey şehri yeniden inşa ettirdiği gibi civardaki müslüman ve yahudi nüfusu şehre yerleştirdi. Vahran Ocak 1831'de Fransızlar tarafından işgal edildi ve müslüman nüfusu iç bölgelere göç etmek zorunda kaldı. Başta Fransa olmak üzere Avrupalı devletlerden çok sayıda kişi Vahran'a getirilip yerleştirildi. Yahudi nüfusu hemen Fransız tebaasına girdi. Müslümanlar, 1841 yılından itibaren Vahran'a dönme imkanına kavuştular. Ağırlıklı olarak Fransa ve diğer Avrupa ülkelerine mensup halkıyla Vahran bu dönemde Cezayir'de Avrupa ile ticaretin en önemli merkeziydi.

Oran'a varışta Vahran panoramik görüntüsüne hakim Santa Cruz Kalesi ve şehri kolera salgınından kurtardığı için Meryem Ana'ya ithaf edilen Notre-Dame de Santa Cruz kilisesi ziyaretleri. Bir balık restoranında öğle yemeğinden sonra, eski şehirdeki Sidi el Houari semtinin keşfi: Osmanlı döneminde, İspanyol kalesinin bir bölümüne 1792'de Mehmed Bey tarafından yaptırılan "Bey Sarayı"; 1796'da inşa edilen Hasan Paşa camii ve Türk hamamı kompleksi dıştan görülmesi. Akşam yemeği ve geceleme otelde.

10 Ekim 2024 Perşembe Oran - İstanbul

1831 yılında Fransızların kente yerleşmelerinin ardından yapılan yeni inşaatlar, şehrin her köşesine Fransa'nın etkisinin damgasını vurmuş ve şehirde yeni bir sosyo-kültürel yapı oluşmuş. Çok sayıda etnik grup, farklı din ve kültürün bir arada bulunması Oran'ı çok özel kılmış. Fransızlar, İspanyollar (XIX. yüzyılın sonunda büyük bir yoksulluğun sürüklediği bir İspanyol göçmen dalgası) Maltalılar, İtalyanlar, İsviçreliler, Almanlar… 1950 yılında Oran'ın 256.661 nüfusu vardı. Cezayir'de Avrupalıların sayısının Müslüman Cezayirlilerden fazla olduğu tek şehirdir. Kasım 1954'teki ilk atışların arifesinde, "Avrupalılarda" kalıcı olarak Cezayir'e ait olma hissi derinden kök salmıştı. Vahran'da, kökenleri ne olursa olsun, kendilerini bir "Cezayirli Fransa"nın vatandaşı olarak görüyorlardı, "Fransa'daki Fransızı" ise farklı vatandaşlar olarak algılanıyorlardı. Ülke 1962 yılında bağımsızlığına kavuştuğunda yaklaşık 200 bin Avrupalı ve Yahudi Vahran'ı terketmiş. Günümüzde başkentte ve Vahran'da çok sayıda Türk yaşamaktadır. Ülkede doğan Fransız ünlülerin arasında modacı Yves Saint Laurent (Vahran doğumlu); filozof Jacques Derrida (Cezayır doğumlu); ekonomist, yazar ve siyasetçi Jacques Attali (Cezayır doğumlu); aktör ve şarkıcı Patrick Bruel (Tilimsan doğumlu); kadın oyuncu Marlène Jobert (Cezayır doğumlu); komedyen, aktör ve senarist Guy Bedos (Cezayır doğumlu); oyuncu Alain Chabat (Vahran doğumlu); şarkıcı Edith Piaf'ın sevgilisi dünya şampiyonu boksör Marcel Cerdan (Sidi Belabbas doğumlu) bulunur. Ayrıca Edebiyat Nobel Ödüllü yazar ve düşünür Albert Camus (Mondovi/Drean doğumlu) unutulmamalı. En önemli eserleri arasında 1947 tarihli "La Peste" (Veba) hikayesinin yer aldığı Vahran dır. Merkezi Oran bölgesi olan ve dünyaya yayılan müzik türü "raï" (ray) 01 Aralık 2022'de İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne alındı.

Kahvaltının ardından, farklı kültürlerin harmanlandığı Oran/Vahran keşfine devam. Bu gezi sırasında Fransız yapımı pek çok bina görmek münkün. Haussmann tarzı ve Art Nouveau mimarisine sahip beyaz binalarla bezeli, Oran'ın simgesi olan sahildeki ünlü Boulevard de l'ALN (Ulusal Kurtuluş Ordusu bulvarı); eski adı Place d'Armes olan, şehrin kalbinin attığı Place du 1er Novembre ana meydanı; iki Aslan heykeliyle Belediye Binası; adı Abdelkader Aloula Tiyatrosu olarak değiştirilen 1907'de hizmete açılan zarif, eski Opera binası; Sacré Cœur Katedrali; Cami'ye çevrildikten sonra Abdullah İbn Salam Camii adını alan eski Büyük Sinagog; Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam olmak üzere üç dinin sembollerini bünyesinde barındıran neo-Mağribi tarzındaki tren istasyonu; efsanevi Soummam Bulvarı görülecek yerler arasında. Son olarak, çok sayıda koleksyon barındıran ve Cezayir'in bağımsızlık için savaşmış kahraman Ahmed Zabana'nın adını taşıyan Ulusal Müze ziyareti. Güzel Sanatlar bölümünde sergilenen Cezayir resim koleksiyonu, Oryantalistlerin ve çağdaş Cezayirli sanatçıların eserlerini bir araya getiriyor. "El Moudjahid" ise 1954-1962 yılları arasında bağımsızlık mücadelesine ayrılmış bir bölümdür. Gezilerin ardından, Oran havalimanına transfer ve Türk Hava Yolları'nın TK494 no.lu uçuşu ile saat 16:30'da hareketle 22:25'te İstanbul Havalimanı'na varış.
Cezayir: Lamaraz Arts 4 * Superior
Tripadvisor'a Git
video thumbnail
video thumbnail
video thumbnail
Setif: Novotel 4 *
Tripadvisor'a Git
video thumbnail
video thumbnail
video thumbnail
Konstantin: Marriott 5 *
Tripadvisor'a Git
video thumbnail
video thumbnail
video thumbnail
Timgad: Trajan 4 *
Tripadvisor'a Git
video thumbnail
video thumbnail
video thumbnail
Oued Souf: Gazelle D'or 4 *
Tripadvisor'a Git
video thumbnail
video thumbnail
video thumbnail
Ghardaia: Mzab 4 *
Tripadvisor'a Git
video thumbnail
video thumbnail
video thumbnail
Tilimsan: Renaissance 5 *
Tripadvisor'a Git
video thumbnail
video thumbnail
video thumbnail
Oran: Four Points by Sheraton 5 *
Tripadvisor'a Git
video thumbnail
video thumbnail
video thumbnail
Rezervasyon Şartları:
Talebiniz üzerine tura kaydınız opsiyonlu olarak tutulacak ve münferit olarak, adınıza alımlarını yapacağımız uçak biletlerinizi tedarik ettiğinizde tur rezervasyonunuz kesinlik kazanacaktır. Tur ücretini,
  • Yurtiçi gezilerde seyahatin başlamasından 15 gün öncesine kadar,
  • Yurtdışı gezilerde seyahatin başlamasından 45 gün öncesine kadar ödeyebilirsiniz.
  • Ancak turun, bu tarihlerden önce tamamiyle dolması halinde, katılımcı sayısını kesinleştirmek için %25 ön ödeme talep edilebilir.

  • * Turun uçak biletleri, talep ve bilet ödemenizi gerçekleştirdiğiniz gün münferit olarak kesilerek size ulaştıralacaktır. Herhangi bir iptal durumunda, biletinizin iadesini doğrudan havayolu şirketinden, onların belirlediği şartlarda talep edebilirsiniz. Ancak, ilerleyen tarihlerde münferit uçak bilet fiyatları değişiklik gösterebileceği için, bilet taleplerinizi öncelikle yapmanız size avantaj sağlayacaktır.

    Covid 19 Önlemleri:
  • Cezayir'de uygulanan Covid-19 kısıtlamaları kaldırılmıştır.
  • Ücrete dahil olan hizmetlerimiz
    • Ghardaia/Oran uçak bileti (ekonomi sınıfı);
    • 12 gece programda belirtilen otellerde konaklama;
    • 1. günden 12. güne kadar 12 akşam yemeği;
    • 1. günden 12. güne kadar 12 öğle yemeği;
    • Programdaki geziler ve ören yerleri girişleri;
    • Tüm bahşişler (Tur Lideri Bahşişi hariç*);
    • Rehberlik hizmetleri;
    • İptal ve Sağlık içerikli (Covid teminatlı) Seyahat Sigorta Paketi*
    Ücrete dahil olmayan hizmetlerimiz
    • İstanbul/Cezayır; Oran/İstanbul uçak biletleri;
    • Programda belirtilmeyen geziler;
    • Tur lideri bahşişi*(Sizin takdirinize bağlı olduğunu düşündüğümüzden dolayı ücrete dahil etmediğimiz Tur Lideri bahşişi için bu turda kişi başına 65 $ düşünmek gerekir);
    • Her türlü kişisel harcama;
    • Cezayır vize ücretleri.

    * Dünyanın Renkleri Turizm özel seyahat sigorta paketi tüm seyahat ücretlerine dahil olup, ilk ödemeyi yaptığınız anda size verilen poliçe, Dünyanın Renkleri Seyahatleri'ne katılan yolcuların tamamını kapsar. Poliçenin:

  • Mesleki Sorumluk bölümü ödenen ücretin % 100 'ünü
  • Zorunlu Nedenlerle Seyahat İptali bölümü ise ödenen ücretin %90'ını teminat altına alır.
  • 85 yaş ve üstü yolcularda Zorunlu Nedenlerle Seyahat İptali bu kapsamın dışındadır.
  • Seyahat Sağlık bölümü, seyahat esnasında sağlık sorunları veya vefat durumunda, masraflarınızı: Yurt Dışı seyahatlerde 30 000 EURO ya; Yurt İçi seyahatlerde ise 10 000 TL sına kadar karşılamaktadır. Kapsam alanlarının detayını poliçenizde görebilirsiniz.
  • Vize

  • Cezayır için umuma mahsus pasaport hamilleri vizeye tabidir. Pasaportunuzun en az 6 ay geçerli olması gereklidir.
  • Yeşil pasaportlar için vize istenmiyor.

  • Seyahate katılacak gezginlerin pasaportlarında (yeşil pasaportlar dahil) gidecekleri her ülke için, en az ve karşılıklı iki boş sayfaları olması gerekmektedir. Bazı ülkelerde karşılıklı iki sayfanın boş olmaması sorun yaratabilmektedir.