23 Mayıs 2026 Cumartesi Tren ile İstanbul>Sivas (Akşam Yemeği)
İstanbul - Söğütlüçeşme Tren Garı'ndan, saat 09:00'de kalkan YHT ile Sivas'a hareket, 16:22'de varış. Saat 16:30'da Sivas Tren Garı'nda buluşma ve 4/11 Eylül 1919 da,
Sivas Kongresi'nin toplandığı binada bulunan
Atatürk ve Etnoğrafya Müzesi gezisi:
Mustafa Kemal Paşa ve delegeler, Sivas'ta geçen 108 gün boyunca, kongrenin de toplandığı lise binasında konakladılar ve Kurtuluş Savaşı'nın hedefi burada tayin edildi: ''Manda yok, himaye yok. Parolamız tek: ya İstiklal ya Ölüm'' bu kongrede ortaya çıktı. Milli Egemenlik vurgusu yapıldı ve Anadolu'daki tüm Kuva-yi Milliye örgütlerini bir çatı altında toplayan ''Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'' kuruldu. Sivas Kongresi sonrası Damat Ferit Paşa Hükümeti istifa etti. Yeni hükümeti Anadolu ile iyi ilişkiler kurabilecek Ali Rıza Paşa kurdu. 9 Ekim 1919'da İstanbul Meclisi'nin yeniden açılacağı duyuruldu. 20 Ekim'de İstanbul ve Heyet-i Temsiliye (Ankara) temsilcileri Amasya'da buluştular. İstanbul artık Sivas'ta netleşen Heyet-i Temsiliye'yi kabul etmişti. Mustafa Kemal Paşa'nın Meclis'i Anadolu'da açma teklifi ise kabul edilmedi. Kongre sonrasında 17 Eylül 1919'da İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Sir John de Robeck, Dışişleri Bakanı Lord Curzon'a göndereceği telgrafta, ''Anadolu'da bağımsız bir Cumhuriyet'in kurulmasına doğru gidilmektedir'' diye yazacaktır.
Ardından şehir turu için hareket. Eski adı Sebasteia olan Sivas Anadolu'nun en eski yerleşim merkezlerinden biridir. Selçuklu Türkleri Malazgirt Meydan Muharebesi'nden önce Sivas'a kadar uzanmış ve 1059'a doğru bir ara kenti ele geçirmişlerdi. Ancak yörenin kesin olarak Türk egemenliğine girmesi Malazgirt Zaferi'nden kısa bir süre sonra gerçekleşir. Şehirde bu dönemlerden bir çok eser bulunmaktadır. Bunlardan
Ulu Cami, Gök Medrese, Çifte Minare Medresesi, Şifaiye Medresesi, Bürûciye Medresesi bugün gezeceğimiz başlıca eserlerdir. Trenin geç kalkmasından dolayı gezilemeyen yerler ertesi sabah yapılacaktır. Geziden sonra otele yerleşme ve akşam yemeği.
24 Mayıs 2026 Pazar Sivas - Kangal - Tuğut - Divriği (Kahvaltı, Öğle Yemeği, Akşam Yemeği)

Sabah, kahvaltının ardından, bir gün önceden kalan gezileri tamamlayıp,
Divriği'ye hareket. Yolda,
Kangal Kasabası'nda bir mola verip, ünlü kangal köpeklerinin üretildiği bir çiftlikte bu muhteşem hayvanları yakından tanıma. Ardından
Tuğut Köyü ne hareket. Şu an, çok bakımsız kalmış bu Alevi köyü Yemen evlerini anımsatan taş binalar bandırmakta. Eski bir tarihe ve geleneğe sahip olan Tuğut köyü'nün adı günümüzde
"Çiğdemli" ye dönüştürülmüş. Tuğut, bir dönem Erzincan'ı Malatya'ya bağlayan eski yol üzerinde yer alıyordu. Bir konaklama merkezi, aynı zamanda bir üretim yeriydi. Geçen yüzyıllarda Tuğut'tan Divriği ve İstanbul'a göçen varlıklı aileler, geri döndüklerinde köyde geniş odalı, çarkıfelekli ahşap tavanları olan, ustalıkla planlanmış büyük evler yaptırmışlar ve Divriği'deki büyük konakları andıran evlerde oturmuşlardı. Eski yolun önemini kaybetmesi Tuğut'un önemini yitirmesine neden olmuş. Tuğut sokaklarını keşfettikten sonra
Divriği'ye varış ve öğle yemeği. Ardından şehrin keşfi: Divriği, Fırat Nehri'nin bir kolu olan Çaltı Çayı Vadisi kenarında, çıplak ve vahşi görüntülü dağların ortasında, zengin demir madenleri barındıran toprakların üzerinde kurulmuş. Geçmişte, Mezopotamya'ya demir ihraç ederek zenginliğini arttıran yörede Ortaçağ'da inşa edilmiş olan ve 1985 yılından beri
Dünya Mirası listesinde yer alan Divriği Ulu Camii ve Fahreddin Behramşah'ın kızı olan Turan Melek tarafından Ahlatlı Muğis oğlu Hürrem Darüşşifası şehri çok önemli kılmakta. Cami 1228-29 yıllarında Mengücekli beyi Ahmed Şah tarafından; Dârüşşifa ise aynı tarihte, Ahmed Şah'ın eşi ve Erzincan beyi Şah adlı bir mimara yaptırılmış. Plan tipi ve süsleme olarak benzeri olmayan bir eserdir. Ardından şehrin eski konaklarının olduğu mahallede gezinti ve
Cam terastan vadinin muhteşem mazarasını seyir. Akşamüstü otele yerleşme. Akşam yemeği yöresel mutfağın lezzetlerini tadacağınız bir lokantada. Geceleme otelde.
25 Mayıs 2026 Pazartesi Tren ile Divriği - Kemaliye - Taş Yol - Karanlık Kanyon - Apcaağa Köyü (Kahvaltı, Öğle Yemeği, Akşam Yemeği)

Sabah, kahvaltının ardından bölgesel trenle
Kemaliye'nin istasyonu Bağıştaş'a hareket: Yapacağınız bu
bir saatlik tren yolculuğu boyunca Doğu Ekspresi' nin en güzel manzaralarının olduğu Karasu ve Çaltı suyu Vadileri'ni görebilirsiniz. Trenden indikten sonra kısa bir yolculukla
Kemaliye'ye varış ve
Fırat Nehri'nin yamaçlarındaki Vadi Otel'e yerleşme. Gün boyu Kemaliye ve çevresinin keşfi: Yapımı 100 seneden fazla süren
Taş Yol gezisi ve dünyanın en büyük kanyonlarından olan
Karanlık Kanyon'da tekne turu. Tekne turu esnasında kanyonun muhteşemliğini seyrederken, taş yol hikayesi ile sizlere eşlik edecek. Ardından, kaldırım taşı sokakları ve ahşap evleriyle şirin
Sırakonak Köyü'nde mola ve buradan
Apcaağa Köyü'ne 45 dakikalık bir doğa yürüyüşü. Apcaağa Köyü, şair
Ahmet Kutsi Tecer'in köyü olup şairin
Orada bir köy var şiirine konu olmuş. Kaya başı kır kahvesinde muhteşem Kemaliye manzarası eşliğinde çay-kahve molası. Ardından, Apcağa köyü ve Ahmet Kutsi Tecer kültür evi gezisi. Daha sonra, yöresel tatlardan oluşan öğle yemeği. Öğleden sonra,
Doğa Tarihi Müzesi gezisi. TÜBİTAK tarafından desteklenen "Doğa Müzesinde Bilimsel Bir Gezinti" isimli proje kapsamında kurulan ve yürütücülüğünü Prof. Dr. Ali Demirsoy'un yaptığı bu Doğa Tarihi Müzesi'nin hedefi ülkemizde doğa bilincini geliştirmek; kendi öz değerlerimize sahip çıkılmasını sağlamak; bölgenin ve ülkemizin biyoçeşitliliğinin ortaya çıkmasını sağlamak olarak saptanmış. Türkiye'nin ilk doğa tarih müzesi olma özelliği taşıyan müzede, başta Kemaliye olmak üzere Erzincan ve yurt genelinden canlı ve minarel türlerine ait yaklaşık 5 bin çeşit materyal sergilenmekte. Daha sonra Kemaliye mimari dokusunun günümüze korunmuş olarak geldiği
Taşdibi Mahallesi, su değirmeni, mani yolu, Lökhane, Zincirli Kaya, hamam ve
kent merkezi gezisi. Akşam yemeği ve geceleme otelde.
26 Mayıs 2026 Salı Başpınar Köyü - Çemişgezek - Ağuçan Ocağı - Hozat - Ovacık - Munzur Gözeleri - Tunceli (Kahvaltı, Öğle Yemeği, Akşam Yemeği)

Sabah, kahvaltıdan sonra
Munzur Dağları'nın eteklerinde, harika manzaraları seyredeceğiniz unutulmaz bir gün:
Vali Recep Yazıcıoğlu Köprüsü'nden geçerek, olağanüstü manzaralar göreceğiniz, virajlı dağ yollarını aşarak
Başpınar Köyü'ne varış.
Munzur Dağı eteklerinde, 1400 mt. rakımda konumlanmış bu köyün, Tuğut'u andıran taş evlerle çevrili sokaklarını gezerken, kendinizi zamanın durduğu bir yerde hissedebilirsiniz. Burada verilecek molanın ardından,
Çemişgezek istikametinde yola devam ve Munzur ve Murat Nehirleri arasında, Yılandağı eteklerinde ve 975 mt. rakımda kurulmuş
Çemişgezek'e varış. Şehrin ortasından geçen
Tağar Çayı'nın oluşturduğu vadi, hem güzelliği, hemde barındırdığı nesli tükenmekte olan vaşak ve benekli semender gibi canlılar açısından önemlidir. Şehrin tarihi miraslarının keşfi. İlk olarak, şehre hakim bir tepede bulunan ve Selçuklu ile Osmanlı mimari tarzları arasındaki geçişi yansıtan
Yelmaniye Camii gezisi: Cami'nin günümüze kadar gelen görkemli taç kapısının taş işlemeciliği ve mezarlığındaki koç şeklindeki mezar taşları (artık Tunceli Müzesi'nde sergileniyor) ilginçtir. Daha sonra, Tahar Çayı üzerinde, şehir merkezine yakın bir konumda bulunan, 1807 yıllında Yusuf Ziya paşa tarafında inşa ettirilmiş
Tahar Köprüsü'nün ve
Derviş Hücreleri diye de anılan
İn Mağaraları'nın görülmesi: Bozulmamış bir ekolojik yapıya sahip olan Tahar Vadisi'nin sarp kalker kayalarına oyulmuş bu odaların konut amaçlı yapılmış olmaları muhtemeldir. Geziden sonra
Hozat'a doğru yola devam. Yol üzerinde, eski adı
Bargini olan
Karabakır Köyü'nde mola vererek, önemli bir
Dersim Alevi Ocağı olan ve bu konumu
Sünköy ile tartışma konusu olan
Ağuiçan Ocağı'nı ziyaret.
Hozat'a varışta şehrin çarşısında mola ve öğle yemeği. Daha sonra
Ovacık'a doğru yola devam ve şehri gezerek yöresel ürünleri alabilmek için serbest zaman. Ardından
Munzur Gözeleri'nin gezilmesi. Doğal güzellikleri açısından Türkiye'nin en önde gelen yörelerinden olan ve Tunceli-Ovacık arasında uzanan Munzur Vadisi, 1971 senesinde Milli park ilan edilmiştir. Kuzeyde 3300 metreye yükselen Munzur Dağları'na kadar uzanır. Yöreye özgü hayvanlar ile zenginleşen bitki örtüsü ve yaban hayvan varlığı ile eşsiz bir bölge oluşturmaktadır. Başta akarsu kaynakları ve gözeler olmak üzere zengin doğal güzellikleri ve endemik bitki türleri ile dikkat çeker. Munzur'un can sularından
Halbori Gözeleri'ni ve
Laş Deresi'ni görerek, Tunceli'ye varmadan önce bölgenin en önemli ziyaretgahlarından olan
Ana Fatma Ziyaretgahı'nda bir mola verip,
Tunceli'ye varış. Akşam yemeği nehir kıyısında bir restoranda ve geceleme otelde.
27 Mayıs 2026 Çarşamba Pertek - Sağman Köyü - Harput Kalesi - Çayönü - Eğil - Diyarbakır (Kahvaltı, Öğle Yemeği, Akşam Yemeği)

Sabah, kahvaltıdan sonra,
Merkez Cem Evi ve 1937 yılında Alman mimarlar tarafından tasarlanan bir
Erken Cumhuriyet Dönemi Yapısı olması ve kültür varlığı özelliği göstermesi nedeniyle tescil edilerek koruma altına alınan Kışla Binası'nda, 2020 senesinde açılan
Tunceli Müzesi gezileri. Yöredeki mezarlıkladan toplanan
"Koç şeklindeki mezar taşları" bu müzede sergilenmekte. Ardından öğle yemeği molası ve
Pertek istikametinde yola devam. Baraj sularının yükselmesiyle bir adada kalan Pertek Kalesi'nin kıyıdan görülmesinden sonra
Sağman Köyü'ne doğru hareket. Artukoğulları sülalesinden bir Türk Beyi tarafından yaptırıldığı sanılan
Sağman Kalesi (Derun-i Hisar) ile 1555'te Keyhüsrev Bey'in oğlu Salih Bey'in yaptırdığı ve taç kapısındaki oyma işçiliği dikkat çekici güzellikte olan
Sağman Camii gezisi. Daha sonra Pertek-Elazığ feribotuyla baraj sularından geçerek tarihi
Harput Kasabası' na varış. Burada, M.Ö 8. yüzyılda Urartu Krallığı tarafından yaptırılan Harput kalesi gezisi. Daha sonra Pisa Kulesi'ni aratmayacak kadar eğik olan minaresinden dolayı
Eğri Minareli Camii olarak da anılan ve 1156-1157 yılları arasında, Artuklu Hükümdarı Fahrettin Karaaslan tarafından yaptırılan
Ulu Camii ile
Arap Baba Türbesi ve
Meryem Ana Kilisesi gezileri. Ardından, bölge kadınlarının yaptığı takı ve dantellerin satıldığı
El Emeği Göz Nuru Çarşısı'nda kısa bir mola ve öğle yemeği. Öğleden sonra,
Hazar Gölü'nün Kuzey kıyıları boyunca ilerleyerek
Ergani Ovası' nda,
Dicle Nehri yakınlarında bulunan ve neolitik dönemin değişim sürecine dair çok iyi bulgular veren
Çayönü Höyüğü'ne varış. 1963 yılında bulunan ve Prof Dr. Halet Çambel ile Prof Dr. Robert J. Braidwood tarafından ilk kazıları yapılan bu neolitik yerleşkede M.Ö. 10200 yıllarından, M.Ö. 4200'lü yıllara kadar, 6000 yıl boyunca birbirinden farklı mimari tasarımlarda binalar bulunmuştur. Burada avcı - toplayıcı toplulukların yerleşik hayata geçişini gözlemlemek mümkün: İlk başlarda avcılık ile yaşan halk M.Ö. 6000 lerde tarım hayatına geçmişti. Ergani bakır yataklarının dünyanın en eski maden ocakları olması nedeniyle,
Çayönü İnsanı, dünyanın başlıca yerlerinden ikibin yıl önce bakırı işleyerek alet yapmayı başarmıştı. Burada bulunan eserlerin bir çoğu değişik müzelerde sergilenmekte. Çayönü'nün bir parçası olan ve ilginç kaya-mezarlar içeren
Hilar Mağaraları'da gezdikten sonra,
Dicle Nehri kıyısında,
Peygamberler Şehri olarak da bilinen ve Asurlulardan kalma bir kale ile birçok antik mağaraya ev sahipliği yapan, muhteşem bir manzaraya hakim olan
Eğil'e doğru yola devam. Varışta,
45 dakikalık bir tekne gezisi ile Kralkızı barajına kadar giderek mağara ve kaya mezarları ile Dicle'nin sarp kıyılarını gördükten sonra, Hz Elyasa ve Hz Zülkifl mezarlarında mola verip, Diyarbakır'a doğru yola devam. Akşam yemeği ve geceleme
Diyarbakır'da, Demir Otelde.
28 Mayıs 2026 Perşembe Diyarbakır - Hevsel Bahçeleri - Zerzevan - Kahta
(Kahvaltı, Öğle Yemeği, Akşam Yemeği)

Sabah, kahvaltının ardından, şehrin en eski yerleşim alanı olarak kabul edilen ve son senelerde ciddi bir retorasyon geçiren
İç Kale gezisi: Saint George Kilisesi, Arkeoloji Müzesi, Taş Eserler Müzesi, Virantepe Höyüğü kazı alanı, Aslanlı Çeşme ve eski saray kalıntıları... Ardından Dicle kıyısındaki,
Dünya Mirası Listesi'nde yer alan
Hevsel Bahçeleri'ne doğru hareket. Bu bahçeler, Dicle Nehri kıyısında, Diyarbakır Kalesi ile nehir vadisi arasında yer alan yaklaşık yedi yüz hektarlık verimli arazi olup, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin en büyük kuş cennetidir. 180'den fazla kuş türünün yanı sıra susamuru, tilki, sansar, sincap ve kirpi gibi birçok memelinin de barınağı olup Türkiye'de nadir bulunan yaz atmacalarına da ev sahipliği yaptığı bilinir.
On Gözlü Köprü'nün karşısında bir çay molası verdikten sonra Diyarbakır'ın keşfine devam: Mezopotamya ile Anadolu Medeniyetleri'nin geçiş noktasında olan Diyarbakır'ın tarihi MÖ. 3000 yıllarına kadar uzanır. Bu dönemde şehrin merkezinde, Hitit ve Hurri-Mittani egemenliği yaşanmış ve MÖ 1260 dan sonra sırasıyla Asurlular, Aramiler, Urartular, İskitler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Selevkoslar, Partlar, Ermeniler,Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler,Şeyhoğulları, Hamdaniler, Mervaniler, Selçuklular,İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular, Eyyübiler, Moğollar, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar Diyarbakır'a egemen olmuşlar.
Dünya Mirası Listesi'nde yer alan ve yukardan bakıldığında balığa benzeyen 5.5 km uzunluğu ve 7-8 m yüksekliği ile Çin Seddi'nden sonra Dünya'nın en uzun tahkimat duvarları olması ile ünlenen
Diyarbakır Surları, şüphesiz kentin en ilginç tarihi eserleridir. 16 kalesi ve 5 çıkış kapısı bulunan surlar, siyah bazalttan yapılmıştır. Ortaçağ askeri mimarisinin muhteşem örneğini oluşturan bu surlar, yazıtlar ve kabartmalarla dekore edilmiştir.
Keçi Burcu'ndan Surlar'ın tamamını gördükten sonra,
Anadolu'nun tek dört ayaklı minare örneği olan Şeyh Mutahhar Camii ziyareti. Dört ayağın önemi, dört İslam mezhebini simgelemesinden gelir. Minare, Akkoyunlular'ın en önemli anıtsal eseridir. Sonrasında,
Surp Giragor Kilisesi gezisi ve meşhur
Sülüklü Han'da dinleme molası. Sabahın son gezisi. M.S. 639 yılında Mar-Tama kilisesinden camiye çevrilerek kara taşlarla inşa edilen ve Anadolu'nun en eski camii olan
Ulu Camii: Avlusundaki şadırvanları, çeşitli devirlere ait kitabeleri yönünden büyük değer taşımaktadır.
Ulu Camii ziyaretinden sonra Ulu Camii'nin yanında bulunan, 1194 yılında Artuklu Melikül Mesut Kutbudin Ebu Muzaffer Sökman zamanında inşaasına başlanan
Mesudiye Medresesi gezisi. Şehirde yapılan ilk büyük medrese olup
"Anadolu'nun ilk üniversitesi" olarak kabul edilir. Ortasında avlu bulunan Medrese, kesme taş ile yapılmıştır. Daha sonra öğle yemeği olarak lezziz lahmacun ziyafeti ve ardından
Ahmet Arif Kültür Merkezi,
Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi (tadilat dolayısıyla kapalı değilse) ve
Ziya Gökalp Müzesi ile gezileri devam. Daha sonra, 3. yüzyıldan kalma
Meryem Ana Kilisesi gezisi: Ortodoks Süryanilere ait faal durumda olan Kilise'nin ahşap işçiliği, sütunları, sütun başlıkları, parmaklıkları, kürsüleri ve ikonaları ilgi çekicidir. Son olarak da, Roma İmparatorluğu döneminde adı Samachi olan
Zerzevan Kalesi' ne doğru hareket: Bir sınır garnizonu kalesi olan Zerzevan, günümüzde
Dünya Mirası Geçici Listesi' nde bulunmakta. Dünyanın en iyi korunmuş askeri yerleşimi olan bu kalede, son senelerde yapılan kazılar, dünyada bulunmuş olan son
Mithras Tapınağı' nı ortaya çıkardı. Yapının, Roma'nın doğu sınırındaki ilk tapınak olması, inanç tarihi açısından büyük bir önem taşımakta. Günün sonunda,
Kahta'ya doğru hareket. Varışta baraj gölünün kıyısında akşam yemeği ve ardından geceleme için otele yerleşme.
29 Mayıs 2026 Cuma Perre Antik Kenti - Aslantepe - Nemrutdağ ve çevresi
(Kahvaltı, Öğle Yemeği, Akşam Yemeği)
Nemrut Dağı Tümülüsü ve çevresindeki kültürel zenginlikleri derinlemesine keşfedeceğiniz bir gün: Sabah,
Nemrut Dağı Tümülüsü'nü uzaktan görebilecek bir alanda, o dönemde önemli bir ticaret yolu olan, Malatya - Samsat yolu üzerinde konumlanmış
Perre Antik Kenti'ni gezmek üzere Adıyaman'a doğru yola çıkış. Mezopotamya'da Pirin olarakta bilinen yerleşim, Kommagene Krallığı'nın beş büyük kentinden biridir. Antik Roma kaynaklarında suyunun güzelliğinden bahsedilmekte, kervanlar, yolcular ve ordular tarafından dinlenme yeri olarak kullanıldığı anlatılmaktadır. Halen kullanılan Roma Çeşmesi'ni gezi esnasında görebilirsiniz. Hıristiyanlık döneminde önemli bir dini merkez olduğu anlaşılan kentin adının bazı kaynaklarda kutsal şehir olarak da geçtiği görülür. Bir tepe üzerindeki kayalara şekil verilerek kurulan antik kent ve mezar odaları kazılar ilerledikçe muhteşem bir görüntü sergilemekte. Daha sonra,
Malatya'ya hareket ve varışta, 2021 senesinde
Dünya Mirası Listesi'ne giren
Aslantepe gezisi. Yukarı Fırat havzasında neolitik ve kalkolitik döneme ait bir çok yerleşim bulundu ancak M.Ö. 5.000'den, M.S. 11. yüzyıla kadar kesintisiz yaşam olan ve 8 arkeolojik katmandan oluşan bu şehir devletin özellikleri Aslantepe'yi ön sıra çıkarmakta. Höyükte yapılan kazılar sonucunda; M.Ö. 3300-3000 yıllarına ait bir kerpiç saray, M.Ö.3600-3500'lere ait tapınak, iki bini aşkın mühür baskısı ve kaliteli metal eserler bulunmuştur. Elde edilen veriler, o dönemde Arslantepe'nin aristokrasinin doğduğu ve ilk devlet şeklinin ortaya çıktığı resmi, dini ve kültürel bir merkez olduğunu göstermektedir. Özellikle burada göreceğiniz duvar resimleri eşsiz bir güzellik ve önemdedir. Sarayın kapısındaki aslan heykellerinin orijinallerini Ankara, Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde görmek mümkün. Burada ise kopyaları bulunmakta. Aslantepe gezisindan sonra öğle yemeği ve
Nemrut Dağı Tümülüsü'e doğru hareket. 13.850 hektarlık
Nemrut Dağı Milli Parkı'nda bulunan
Karakuş Tümülüsü, Cendere Köprüsü, eski Kahta,
Arsameia Antik Kenti tapınak alanı ve
Şeytan Köprüsü gezilerinden sonra
Kommagene Kralı 1. Antiochos tarafından MÖ. 1. yüzyılda yaptırılan ve Pers ile Yunan stillerinin bir karışımı olan, 2200 mt irtifadaki
Nemrut Dağı Tümülüsü'ne doğru yola çıkış. 1987 senesinden beri
Dünya Mirası Listesi'nde bulunan Nemrut Dağı'nın doruğu bir yerleşim yeri olmayıp, Antiochos'un, 50 metre yüksekliğinde ve 150 metre çapındaki mezar tümülüsünün bulunduğu kutsal alandır. Zirveye varışta, Doğu, Batı ve Kuzey teraslarında bulunan ve Helenistik Dönem'in en görkemli kalıntılarından biri olan devasa heykellerin keşfi: Kireçtaşı bloklarından yapılmış olan ve iyi korunmuş durumdaki heykeller 8-10 metre yüksekliktedirler. Ortadaki tümülüsün altında bulunan mezar odası ise küçük kaya parçalarıyla örtülerek koruma altına alınmış. Her ne kadar yazıtlarda kralın mezarının burada olduğu belirtiliyorsa da bugüne kadar kazısı yapılmamıştır. Doğu ve batı teraslarında Antiochos ile tanrı, tanrıça heykellerinin yanı sıra aslan ve kartal heykelleri de bulunmaktadır. Batı terasında eşsiz bir aslanlı horoskop yer almaktadır. Heykeller Helenistik, Pers sanatı ve Kommagene Ülkesi özgün sanatı harmanlanarak yontulmuştur. Bu anlamda Nemrut Dağı'na batı ve doğu uygarlıklarının köprüsü denebilir. Tümülüsü gezip,
dağ silsileleri ardından muhteşem güneş batışını izledikten sonra, otele dönüş yolunda bir kır lokantasında,
harika gök kubbenin altında keyifli akşam yemeği. Ardından Kahta'ya dönüş. Geceleme otelde.
30 Mayıs 2026 Cumartesi Atatürk Barajı - Göbeklitepe – Karahantepe - Soğmatar – Harran - Şanlıurfa - Sıra Gecesi (Kahvaltı, Öğle Yemeği, Akşam Yemeği)

Sabah erken kahvaltının ardından,
Göbeklitepe'ye hareket. Yol üzerinde
Atatürk Barajı'nda mola ve ardından Göbeklitepe'ye varış. Dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğu olan Göbeklitepe, araları taş duvarla örülü T biçimindeki 10 - 12 yuvarlak planda dizilmiş dikilitaş ve merkezine yerleştirilmiş daha yüksek boyda iki dikilitaştan oluşmakta. Bu dikilitaşların çoğu üzerinde insan, el ve kol, çeşitli hayvan ve soyut semboller, kabartma ya da oyularak betimlenmiş. Bu kompozisyonun, bir öykü, bir anlatım ya da bir mesaj ifade ettiği düşünülmekte. Sonuçta, buranın bir yerleşim yerinden ziyade bir kült alanı olduğu savı güç kazanmakta. Buradaki kült yapılarının üretime geçiş aşamasına yakın olan son avcı grupları tarafından inşaa edilmiş olduğu düşünülmekte ve tüm bu dikilitaşlar, stilize insan heykelleri olarak yorumlanmakta. Göbeklitepe gezisinden sonra, 1997 senesinde keşfedilip, 2019 senesinden beri kazılan ve ziyarete yeni açılan
Karahantepe'ye doğru yola devam. Burada da, Göbeklitepe'ye benzer, 250 den fazla, insan ve hayvan tasvirleri içeren anıtsal boyutta dikilitaş bulundu. Karahantepe'de, Göbeklitepe'de öne çıkan hayvan betimlerinin yanısıra daha çok insan tasvirleri ön plana çıkmakta. Gezinin ardından
Soğmatar'a doğru yola devam. Soğmatar'ın adı, Arapça yağmur demek olan "Matar" sözcüğünden gelir. Kışın bol yağmur alan bölgedeki çok sayıdaki sarnıç, dağlarda otlatılan koyun ve keçi sürülerinin yaz aylarındaki su ihtiyacını karşılamaktaydı. Bu nedenle köy günümüzde de "Yağmurlu" adıyla anılmakta. Hz. Musa'nın burada çiftçilik yaptığına ve köy içerisindeki kuyulardan birinin Hz. Musa'nın mûcizevi asası tarafından açıldığına inanılmaktadır. Araştırmacılar, köyün ortasında yer alan höyük, Soğmatar'ın milattan önceki çağlara uzanan tarihini gün ışığına çıkartacak belgeleri içerisinde barındırdığını ve burada yaşayanların Assur ve Babillilerin politeist inancından gelen ve ay, güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı Pagan dine inandıklarını ileri sürmektedirler. Aynı çerçevede, köyün üstündeki açık hava mabedi "Kutsal Tepe"nin batısında ve kuzey batısındaki tepelerde yer alan 7 adet yapının Güneş, Ay, Satürn, Jüpiter, Mars, Venüs ve Merkür tanrılarını temsil eden tapınaklar olduğu söylenmektedir. Köy ve çevresindeki geziden sonra sizin için hazılanan keyifli öğle yemeğini alıp, ardından yola devam ve
Kuzey Mezopotamya'nın en eski yerleşimlerinden ve ilk bilim merkezlerinden olup, Dünya'nın ilk üniversitesini barındıran
Harran'a varış. Harran adına ilk defa, Kültepe ve Mari'de bulunan M.Ö. 2.000 başlarına ait çivi yazılı tabletlerde rastlanır. M.Ö. 2.000'in ortalarına ait Hitit Tabletleri'nde, Hitit'lerle Mitanni'ler arasında yapılan bir anlaşmaya Harran'daki Ay Tanrısının (Sin) ve Güneş Tanrısının şahit tutulduğu belirtilmektedir. Harran, Kuzey Mezopotamya'dan gelerek batı ve kuzeybatıya bağlanan önemli ticaret yollarının kesiştiği bir noktada bulunmasında dolayı Anadolu ile sıkı ticaret ilişkileri bulunan Asurlu tüccarların önemli uğrak yerlerinden biri idi. Anadolu'dan Mezopotamya'ya Mezopotamya'dan da Anadolu'ya olan ticaret binlerce yıl Harran üzerinden yapılmıştı. Bu da burada zengin ve köklü bir kültür birikiminin oluşmasına neden olmuştur. Harran, Ay, Güneş ve Gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya putperestliğinin (Sabiizm) önemli merkezi olmasıyla tanınırdı. Bu nedenle Harran'da Astronomi ilmi çok ilerlemişti. Dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden birisi Harran Ekolü'dür. Günümüzde ise, zamanla çölleşen Mezopotamya Ovası yüzünden fakirleşen Harran, GAP ile yeniden canlanmakta fakat, üçbin yıllık geçmişi olan ve Harran'ın simgesi durumuna gelen koni biçimindeki Mezopotamya Evleri, maalesef şehirleşme karşısında yok olma tehlikesi altına girmekteler. Bu ilginç kasabayı ve antik kentin harabelerini gezdikten sonra uygarlığın beşiği Şanlıurfa'ya doğru yola devam. Varışta Otele yerleşme.
Yöresel yemekler ve müzikler eşliğinde geleneksel ''Sıra Gecesi'' şeklinde sunulacak akşam yemeği. Geceleme otelde.
31 Mayıs 2026 Pazar Balıklı Göl ve Halar - Arkeoloji ve Haleplibahçe Mozaik Müzesi - İstanbul (Kahvaltı, Öğle Yemeği)

Sabah, kahvaltıdan sonra, 2015 yılında açılan
Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi ve
Haleplibahçe Mozaik Müzesi gezileri: Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi, Arkeopark ve Edessa Mozaik Müzesi'nden oluşan Haleplibahçe Müze Kompleksi, 34 bin metrekarelik kapalı alanıyla Türkiye'nin en büyük müzesi olma özelliğini taşıyor. Göbeklitepe, Nevalı Çori, Akarçay Tepe, Hassek Höyük, Gre Virike, Lidar Höyük gibi höyüklerin her biri uygarlık tarihinin mihenk taşlarını oluşturuyor. Şanlıurfa'da özellikle 1960'lı yıllardan beri yapılan Baraj Kurtarma Kazıları ile çok önemli arkeolojik eserler keşfedildi. Çağdaş müzecilik anlayışı ile kurulan yeni Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'nde bu höyüklerin her biri, gerek kazı hikayesi gerekse eserleri ile, bölgede uzun yıllar çalışmış ve bu kazılarda görev almış deneyimli bilim insanlarının desteği ve katkısı ile özel tasarlanan bir mekan içerisinde sergilenmekte. Daha sonra, Arkeoloji Müzesi'nin yanında bulunan ve
Haleplibahçe kazı alanında, yani taban mozaiklerin bulunduğu yerde, in situ olarak inşa edilen
Mozaik Müzesi ile geziye devam. Savaşçı Amazon kadınlarının, dünyada ilk kez bir mozaiğe resmedildiği parçada dahil olmak üzere son derece etkileyici ve iyi korunmuş mozaik örnekleri göreceğiniz bu gezilerin ardından öğle yemeği. Öğleden sonra
Balıklı Göl ziyareti: İbrahim Peygamberin ateşe atıldığında düştüğü yer olarak bilinen bu iki göl, kutsal balıkları ve çevrelerindeki tarihi eserler ile Şanlıurfa'nın sembolü haline gelmiş. Gölü ve çevresindeki dini yapıları gezdikten sonra, Balıklı Göl'ün yanında bulunan
Halil Ür-Rahman Camii ziyareti: Rahip Urbisyus tarafından, 6.yüzyılda inşa ettirilen kilise, Abbasi Halifesi Me'mun döneminde yapılan değişiklikler ile camiye dönüştürülerek bu adı almış ve şehrin en kutsal mekanlarından biri haline gelmiş. Daha sonra, İstanbul, Bursa ve Edirne'den sonra Kapalı Çarşı açısından Anadolu'nun önde gelen illeri arasında yer alan
Urfa'nın tarihi dokusunun keşfine, Gümrük Han'ın etrafında yoğunlaşan Bakırcılar Çarşısı, Sipahi Pazarı, Kınacılar Pazarı gibi Kapalı Çarşılar'ın gezisiyle devam... Akşam üstü havaalanını transfer.
AJet Hava Yolları'nın VF3223 no.lu uçuşu ile 18:55'de İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı'na hareket ve 20:50'de varış.