1. Gün İstanbul - Diyarbakır - Hasankeyf - Midyat

Sabah, Sabiha Gökçen Havaalanı'ndan, saat 06.45'deki Pegasus Hava Yollarının PC 2380 uçuşuyla Diyarbakır'a hareket. Saat 08.40'ta Diyarbakır'a varış ve karşılama. Dicle kıyısındaki,
Dünya Mirası Listesi'nde yer alan
Hevsel Bahçeleri'ne transfer. Bu bahçeler, Dicle Nehri kıyısında, Diyarbakır Kalesi ile nehir vadisi arasında yer alan yaklaşık yedi yüz hektarlık verimli arazi olup, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin en büyük kuş cennetidir. 180'den fazla kuş türünün yanı sıra susamuru, tilki, sansar, sincap ve kirpi gibi birçok memelinin de barınağı olup Türkiye'de nadir bulunan yaz atmacalarına da ev sahipliği yaptığı bilinir. Daha sonra Diyarbakır'ın keşfi: Mezopotamya ile Anadolu Medeniyetleri'nin geçiş noktasında olan Diyarbakır'ın tarihi MÖ. 3000 yıllarına kadar uzanır. Bu dönemde şehrin merkezinde, Hitit ve Hurri-Mittani egemenliği yaşanmış ve MÖ 1260 dan sonra sırasıyla Asurlular, Aramiler, Urartular, İskitler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Selevkoslar, Partlar, Ermeniler,Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler,Şeyhoğulları, Hamdaniler, Mervaniler, Selçuklular,İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular, Eyyübiler, Moğollar, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar Diyarbakır'a egemen olmuşlar.
Dünya Mirası Listesi'nde yer alan ve yukardan bakıldığında balığa benzeyen 5.5 km uzunluğu ve 7-8 m yüksekliği ile Çin Seddi'nden sonra Dünya'nın en uzun surları olması ile ünlenen
Diyarbakır Surları, şüphesiz kentin en ilgi tarihi eserleridir. 16 kalesi ve 5 çıkış kapısı bulunan siyah bazalttan yapılmış. Ortaçağ askeri mimarisinin muhteşem örneğini oluşturan bu surlar yazıtlar ve kabartmalarla dekore edilmiş. Surlar ve Keçi Burcu gezilerinin ardından, şehrin en eski yerleşim alanı olarak kabul edilen ve son senelerde ciddi bir retorasyon geçiren
İç Kale gezisi: Saint George Kilisesi, Arkeoloji Müzesi, Taş Eserler Müzesi, Virantepe Höyüğü kazı alanı, Aslanlı Çeşme ve eski saray kalıntıları ... Daha sonra, M.S. 639 yılında Mar-Tama kilisesinden camiye çevrilerek kara taşlarla inşa edilen ve Anadolu'nun en eski camisi olan
Ulu Camii gezisi ile devam: Avlusundaki şadırvanları, çeşitli devirlere ait kitabeleri yönünden büyük değer taşımaktadır. Ulu Camii'nin yanında bulunan, 1194 yılında Artuklu Melikül Mesut Kutbudin Ebu Muzaffer Sokman zamanında inşaasına başlanan
Mesudiye Medresesi şehirde yapılan ilk büyük medrese olup "Anadolu'nun ilk üniversitesi" olarak kabul edilir. Ortasında avlu bulunan Medrese kesme taş ile yapılmıştır. Ardından, 3. yüzyıldan kalma
Meryem Ana Kilisesi gezisi: Ortodoks Süryanilere ait faal durumda olan Kilise'nin ahşap işçiliği, sütunları, sütun başlıkları, parmaklıkları, kürsüleri ve ikonaları ilgi çekicidir. Son olarak,
Anadolu'nun tek dört ayaklı minare örneği olan Şeyh Mutahhar Camii ziyareti. Dört ayağın önemi, dört İslam mezhebini simgelemesinden gelir. Minare, Akkoyunlular'ın en önemli anıtsal eseridir. Şehir merkezinde öğle yemeği için serbest zaman ve öğleden sonra,
Midyat'a hareket. Yolda, yükselen baraj sularından dolayı artık detaylı gezemediğimiz muhteşem
Hasankeyf' den son nostaljik görüntüleri alabilmek ve kasabanın havasını soluyabilmek için bir mola. Daha sonra,
Tur Abdin bölgesinin en eski köylerinden olan
Anıtlı Köyü'nde bulunan ve günümüzde eşine az rastlanan bir mimari özellikteki
Meryem Ana Kilisesi gezisi. Akşam üstü Midyat'a varış ve otele yerleşme. Akşam yemeği ve geceleme otelde.
2. Gün Mor Gabriel Manastırı - Dara Harabeleri - Darulzaferan Manastırı - Mardin

Sabah, kahvaltının ardından
Midyat'ın eski mahallelerinin keşfi: Şehrin taş evlerle çevrili sokakları adeta bir film stüdyosunu andırmakta. Evlerin içinde, devlet konukevi gibi çok iyi restorasyon görmüş ve bir çok film çekiminde kullanılmış olanlarıda bulunmakta. Kendinizi Mezopotamya uygarlığının derinliklerinde hissedeceğiniz bu gezintiden sonra
Telkari Gümüşcüler Çarşısı' nda bir mola ve ardından
Mor Gabriel Manastırı'na hareket. Yayvantepe yakınlarında bulunan manastırın yerleşimi 1600 yıl öncesine dayanır. Temelleri ilk olarak M.S. 397 yılında Mor Samuel ve Mor Şemun adında iki Süryani rahip tarafından atılmış. Midyat Platosu'ndaki manastır yaşamının en eskisi olduğu için, yüzlerce rahibi barındıracak büyüklükte inşa edilmiş. Bu ilginç manastırın keşfinden sonra,
Dara Antik Kenti'ne doğru yola devam. Tarihte
Yukarı Mezopotamya'nın en önemli yerleşim yerlerinden birisi olan Dara, İmparator Anastasius'un girişimleriyle 505 yılında,
Doğu Roma İmparatorluğu'nun doğu sınırını Sasanilere karşı korumak için askeri amaçlı bir garnizon kenti olarak kurulmuş. Kaya içine oyulan yapılardan oluşan ve geniş bir alana yayılan Dara Antik Kenti'nin çevresi 4 kilometrelik bir surla korunmakta. İç kale, kentin kuzeyinde ve 50 metre yüksekliğindeki tepenin üst düzlüğüne konuşlanmış. Kent içinde bulunan, kilise, saray, çarşı, zindan, tophane, su bendi kalıntıları ve Geç Roma Dönemi'ne kadar uzanan mağara evleri gördükten sonra
Mardin'e doğru yola devam. Varışta
Darulzaferan Manastırı'nın ziyareti: M.Ö. 4000 yılından bugüne dek ayakta kalmış olmasına rağmen Mezopotamya'daki manastırlar arasında en sağlam yapıya sahip olanıdır. Halen Süryani Kilisesi'nin önemli dini merkezlerinden biri olan manastırın kuruluşundan önce burada, günümüzde Mor Hananyo Kilisesi'nin doğu köşesinde görülebilen bir Güneş Tapınağı'nın mevcudiyeti bilinir. Bu yapının, düz taşlardan oluşan ve hiç bir birleştirici malzeme kullanmadan tutturulabilmiş tavanı çok ilginçtir. Daha sonra otele yerleşme. Akşam yemeği, yerel bir restoranda yöresel lezzetlerin tadımı. Geceleme otelde.
3. Gün Mardin - Karahantepe - Göbeklitepe - Urfa

Sabah, kahvaltının ardından, camileri, kiliseleri, manastırları, türbeleri ve kendine has mimarisi ile Medeniyetler ve kültürler beşiği olan
Mardin'in ve
Mazı Dağı'nın yamaçlarında, adeta
Mezopotamya Ovası'nın üzerinde uzanan sarı kalker taşıyla yapılmış evlerinin yarattığı çok özel atmosferinin keşfi: İlk olarak, Mardin merkezde bir zamanlar Süvari Kışlası ve sonrasında da Vergi Dairesi Binası olarak hizmet veren tarihi binada sergilenen mardin'deki yaşamı anlatan fotoğrafları, yaşam alanlarını ve eşyaları göreceğiniz
Sakıp Sabancı Kent Tarihi Müzesi ve aynı binanın birinci katında bulunan Dilek Sabancı Sanat Galerisi; Ardından, 1890 yılında Şatana ailesi tarafından Ermeni mimar Lole'ye yaptırılıp Mardin sivil mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan
Postahane Binası; 14.yüzyılda, son Artuklu Sultanı Melik Necmettin İsa tarafından yaptırılan ve rasathane olarak da kullanılan, dilimli kubbeleriyle dikkat çeken
Zinciriye Medresesi; 12.yüzyılda, Artuklular döneminde inşasına başlanan ve Akkoyunlu Sultanı Cihangir'in oğlu Sultan Kasım tarafından 15. yüzyılda tamamlanan tıp eğitimininde verildiği
Kasımiye Medresesi; Mardin'in simgesi olan ve yapılışı 12.yüzyılda, Artuklu dönemine kadar uzanan
Ulu Camii; Kırklar Kilisesi olarak da bilinen ve tarihi 6. yüzyıla kadar uzanan, günümüzde Ortodoks ibadethanesi olarak hizmet eden
Mor Behnam Kilisesi gezileri; şehrin kültürünü en güzel şekilde yansıtan Mardin evlerini yakından göreceğiniz dar sokaklarında ve Baharatçılar, Bakırcılar Çarşıları'nda dolaşma ve öğle yemeği için serbest zaman. Ardından, 1997 yılında keşfedilen ve Tek Tek Dağları Milli Parkı içerisinde bulunan
Karahantepe'ye doğru hareket. Kazıları 2019 yılında başlayan Karahantepe çok yeni ziyarete açıldı. 250'den fazla ve yüzeylerinde insan ve hayvan tasvirleri yer alan, Göbeklitepe'dekilere benzer dikilitaşı yüzeyden kısmen görmek mümkün. Burada pek çok insan tasviri ön plana çıkıyor. Geziden sonra,
Dünya Mirası listesine dahil edilen
Göbeklitepe'ye doğru yola devam. Dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğu olan
Göbeklitepe, araları taş duvarla örülü T biçimindeki 10 - 12 yuvarlak planda dizilmiş dikilitaş ve merkezine yerleştirilmiş daha yüksek boyda iki dikilitaştan oluşmakta. Bu dikilitaşların çoğu üzerinde insan, el ve kol, çeşitli hayvan ve soyut semboller, kabartma ya da oyularak betimlenmiş. Bu kompozisyonun, bir öykü, bir anlatım ya da bir mesaj ifade ettiği düşünülmekte. Sonuçta, buranın bir yerleşim yerinden ziyade bir kült alanı olduğu savı güç kazanmakta. Buradaki kült yapılarının üretime geçiş aşamasına yakın olan son avcı grupları tarafından inşaa edilmiş olduğu düşünülmekte ve tüm bu dikilitaşlar, stilize insan heykelleri olarak yorumlanmakta. Gezinin ardından
Urfa'ya varış ve otele yerleşme. Akşam, genel gürültüden uzak, nezih bir ortamda
Sıra Gecesi eşliğinde yöresel yemeklerin tadımı. Geceleme otelde.
4. Gün Urfa - Harran - Istanbul

Sabah, kahvaltının ardından, 2015 yılında açılan
Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi ziyareti. Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi, Arkeopark ve Edessa Mozaik Müzesi'nden oluşan Haleplibahçe Müze Kompleksi, 34 bin metrekarelik kapalı alanıyla Türkiye'nin en büyük müzesi olma özelliğini taşıyor. Göbeklitepe, Nevalı Çori, Akarçay Tepe, Hassek Höyük, Gre Virike, Lidar Höyük gibi höyüklerin her biri uygarlık tarihinin mihenk taşlarını oluşturuyor. Şanlıurfa'da özellikle 1960'lı yıllardan beri yapılan Baraj Kurtarma Kazıları ile çok önemli arkeolojik eserler keşfedildi. Çağdaş müzecilik anlayışı ile kurulan yeni Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'nde bu höyüklerin her biri, gerek kazı hikayesi gerekse eserleri ile, bölgede uzun yıllar çalışmış ve bu kazılarda görev almış deneyimli bilim insanlarının desteği ve katkısı ile özel tasarlanan bir mekan içerisinde sergilenmekte. Müze gezisi ardından
Balıklı Göl gezisi. İbrahim Peygamberin ateşe atıldığında düştüğü yer olarak bilinen bu iki göl, kutsal balıkları ve çevrelerindeki tarihi eserler ile Şanlıurfa'nın sembolü haline gelmiş. Balıklı Göl gezisinden sonra, Urfa'nın tarihi dokusunun keşfine
kapalı çarşı, eski taş sokak ve evler, Gümrük Han'la devam. Ardından, öğle yemeği için serbest zaman ve Urfa yakınlarında bulunan
Harran'a hareket. Harran adına ilk defa, Kültepe ve Mari'de bulunan M.Ö. 2.000 başlarına ait çivi yazılı tabletlerde rastlanır. M.Ö. 2.000'in ortalarına ait Hitit Tabletleri'nde, Hitit'lerle Mitanni'ler arasında yapılan bir anlaşmaya Harran'daki Ay Tanrısının (Sin) ve Güneş Tanrısının şahit tutulduğu belirtilmektedir. Harran, Kuzey Mezopotamya'dan gelerek batı ve kuzeybatıya bağlanan önemli ticaret yollarının kesiştiği bir noktada bulunmasında dolayı Anadolu ile sıkı ticaret ilişkileri bulunan Asurlu tüccarların önemli uğrak yerlerinden biri idi. Anadolu'dan Mezopotamya'ya Mezopotamya'dan da Anadolu'ya olan ticaret binlerce yıl Harran üzerinden yapılmıştı. Bu da burada zengin ve köklü bir kültür birikiminin oluşmasına neden olmuştur. Harran, Ay, Güneş ve Gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya putperestliğinin ( Sabiizm ) önemli merkezi olmasıyla tanınırdı. Bu nedenle Harran'da Astronomi ilmi çok ilerlemişti. Dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden birisi Harran Ekolü'dür. Bugün, şehri besleyen ırmaklar kurumuş olduğundan, sudan ve yeşilden mahrum bir ovanın ortasında 5000 yıllık tarihi, tipik evleri, höyüğü, kalesi, şehir surları ve çeşitli mimari kalıntıları ile ayakta durmaktadır. Tipik toprak evleri ve harabeleri gezdikten sonra Urfa'ya geri-dönüş. Gülhan Restoranda en lezzetli yöresel kebabları tadacağınız erken akşam yemeği ve daha sonra Şanlıurfa Havalimanı'na transfer. Pegasus Hava Yolları'nın PC 2421 Sefer sayılı uçuşu ile saat 21.25'deki uçuşu ile İstanbul'a hareket. Saat 23.15'de Sabiha Gökçen Havalimanı'na varış ve seyahatin sonu.